OCAKSUBAT2025
MUSES URLA
MUSES URLA KURUCUSU ŞEBNEM VURAL: "Sofra kurmak bir sanattır"
Sofra kurmanın bir çok ögeyi estetik bir şekilde bir araya getirmek, sunmak ve göze hitap etmek olduğunu ve Fransızcada “Art de la Table’’ olarak geçtiğini söyleyen Muses Urla kurucusu Şebnem Vural ile geleneksel sofralardan başlayarak yılbaşı sofralarına uzanan keyifli bir sohbet yaptık.
Şebnem Vural’ı sizden dinleyelim mi?
1979 yılında doğdum. Notre Dame de Sion Fransız Lisesinden sonra Mimar Sinan Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi Sahne Dekorları ve Kostüm Bölümü’nden mezun oldum. Daha okurken çalışmaya başladım ve o zamandan bu zamana farklı meslek gruplarında çalışarak yaratmaya üretmeye devam ettim.
Doğa aşığıyım. Hayvanlar, çiçekler ve kitaplar benim hayatımın vazgeçilmezleri. Çocuk ruhluyum, sanatçı ruhluyum ama öte yandan öğretmeyi ve değer katmayı da çok seviyorum. Bu da benim yaşam felsefemi oluşturuyor.
Sofralara olan ilginiz nasıl başladı?
İlk olarak pasta yapmaya duyduğum ilgiyle başladı. Buna da üniversite yıllarımın son zamanlarında izlediğim Ferzan Özpetek'in “Karşı Pencere” filmi sebep oldu.
Bu yolda neler yaptınız?
Çokça görsel taradım, tarıyorum. Bu tutku sayesinde zaman içinde çok kıymetli bir kitap koleksiyonum oluştu ve hatta onları da sofralarımda imza olarak kullanıyorum. Konularına, renklerine göre bir kitap yerleştirmeyi, bir sayfa açmayı, yarattığım görselliği bu şekilde yükseltmeyi seviyorum.
Yine aynı şekilde şu an sofralarımda kullandığım malzemeleri de hep zaman içinde biriktirdim. Hala özel parçalar buldukça toplamaya devam ediyorum. Antika masa örtüleri, şamdanlar, servis ve sunum tabakları gibi…
Tüm bunların haricinde de her şeyden özellikle de doğadan, mevsimlerden, sanattan ve filmlerden de besleniyorum.
Dekorasyon özellikle sofra dekorasyonu sizin profesyonel işiniz. Muses Urla adı altında Şebnem Vural hangi hizmetleri veriyor? Biraz işinizi anlatır mısınız.
Muses Urla olarak mekanlara ve bireylere yaratıcı tasarım danışmanlığının yanı sıra temalı dekorlar, mevsimin öne çıkan objeleriyle sofra düzenlemeleri, prodüksüyonlu stylingler ile konsept setuplar hazırlıyorum. Bütün bunları yaparken de mevsimin getirdiği güzellikleri, renkleri, tatları, dokuları ve ritüelleri kullanmayı ve ilhamımı çokça beslendiğim doğadan almayı çok seviyorum.
Sofra, gelenekleri yaşatan manevi bir zenginlik... Siz nasıl bir sofra kültürüyle büyüdünüz?
Ben geleneksel sofra kültürüyle büyüdüm. Her zaman bir arada yediğimiz klasik, sıcacık, sevgili bir aile sofrasında… Bu arada bizim evde çorba, sulu yemek, pilav ve salata mutlaka olurdu. En yakın arkadaşımın evinde ise bambaşka sofralar kurulurdu. O bizimkilere ben de onlardakilere hayrandım. İlk yumurtalı hardallı salatayı, noirlı sandviçleri, evde yapılmış profiterolü onlarda yemiştim.
Dostların buluştuğu, uzun sohbetlerin yapıldığı sofraların, aile ve kişiler arası ilişkiler üzerindeki etkileri konusunda neler söylersiniz?
Sofra elbette ki çok önemli. Yemek yemek sadece karın doyurmak değil. Bir araya gelmek, bir bütünün parçası olduğunu hissetmek, sofrada paylaşılanlar, konuşulanlar, birbirini bu sayede görmek, dinlemek ilişkileri ve bağları güçlendirir. Ve kesinlikle korunması gereken bir kültür. Önce ailede ve sonra da bir araya geldiğimiz dost sofralarında…
O yüzdendir ki “Sofra aile meclisidir” denmiştir ya da “Sofra gönlün ağzıdır.”
Sofra ve yemek kültürü bir toplumun kimliğidir. Bizim kimliğimiz nasıl?
Her ne kadar günlük hayatın rutinlerinde, geleneksel kültürümüzün değişmeye başladığını görsek de Türk milletini “misafirperver” olarak tanımlayan en önemli şeydir “sofra açmak”…
Özel günlerimizde kurulan sofralar mesela bayram yemekleri, sünnet, düğün ve kutlamalar veya acılarımızı paylaştığımız sofralarımız hala sürüyor… Hala kalabalık, açık…
Size göre bir ülkenin tanıtımında mutfak kültürü ne kadar etkili?
Bence en etkili unsurlardan biri… Tabii ki tarihi, kültürü, sanatı, yapıları da var ama mutfak her ülke için kendi kimliğinin en kuvvetli yansıması… Başka bir ülkeye giderken en başta tadılacak geleneksel lezzetlerini, kafelerini, restoranlarını ve yeme içme kültürlerini araştırmıyor muyuz?
Başka ülkelerin sofra kültürlerini incelediniz mi? Hangisinden etkilendiniz?
Evet, inceledim ve sanırım İtalyanlardan etkilendim. Bizimkine çok benziyor aslında. Kalabalık, kocaman, sıcacık sofralar ve şölen masalarını aratmayacak derecede de zengin. Özellikle “Under the Tuscan Sun” filminden çok etkilenmiştim ve ondan sonra büyük sunum tabaklarını toplamaya ve yemeklerimi onlarda hayal edip servis etmeye başladım. Bu sayede de hep fazlaca pişirmeye alıştım ve kalabalık sofralar evimin vazgeçilmezi oldu.
Sofra sanat mıdır?
Bana göre sofra kurmak kesinlikle bir sanattır. Hatta Fransızcada “Art de la Table’’ olarak geçer. Bir çok ögeyi estetik bir şekilde bir araya getirmek, sunmak ve göze hitap etmek hiç de kolay değil. Ben sofralarımı önceden tasarlasam da o günkü mekanın ışığı, ruhu da çok önemlidir. O an elimdeki malzemelerle tasarımın uygulaması kendiliğinden akmaya başlar. Hatta bana "Sen resim yapıyorsun" derler. Fırça ve boyalar yerine örtüler, kumaşlar, çiçekler, mumlar, takımlar ve farklı dekorasyon malzemeleriyle...
Nefis bir sofranın tanımı nedir?
Nefis bir sofranın bendeki tanımı “ruhunun” olmasıdır. Nerede, kimler için ve nelerle kurulmuş olursa olsun ruhu olması gerekir. Bu da şu demektir; sadece güzel, etkileyici, büyüleyici ya da şaşalı bulmanız değil en önemlisi hissetmenizdir. Sizde iz bırakmalı yani... Bu da görsellikle değil tüm kurguyla mümkündür…
Yaşam kültürümüzle beraber yemek kültürümüz de değişiyor. Hazır ve hızlı yemek kültürü bizi, sevdiklerimizi birbirinden uzaklaştırıyor mu ne dersiniz?
Anneanne ve babaannelerimizden bize miras kalan, benim de büyüdüğüm sofralar; hayatın koşuşturması, yoğunluğu ve beslenme alışkanlıklarımızın giderek değişmesiyle artık yavaş yavaş yok oluyor. Uzun uzadıya bir arada yenilen çorbayla başlayan sofralar, artık daha çok özel günlerde kuruluyor. Dışarıda daha çok yemeye başladık. Bana göre bir bakıma kalabalık sofraları da oraya taşıdık. Hatta uzun paylaşımlı sofralarda bir araya gelmek, tanımadığımız insanlarla kaynaşıp sohbet etmek… Buna çok sık rastlıyoruz hatta ben de bu tarz sofraları çok çok kuruyorum ve o etkileşim hoşuma da gidiyor.
Yeni yıl yaklaşıyor. Yılbaşı sofrasına hangi çiçekler yakışıyor? Bu çiçeklerin bir anlamı, hikayesi var mı?
Her mevsimin olduğu gibi yılın bu zamanına da özgü o kadar farklı ve güzel çiçekler, bitkiler var ki… Evlerimizi süslemek, hediye etmek, enerjilerine dahil olmak gerçekten çok keyifli…
Onlar neler, mesela en bilinenleri kokinalar, Atatürk çiçeği diğer adıyla poinsettialar, noel kaktüsleri, çoban püskülleri, ökseotu, sıklamenler, çam ağaçları; köknar, ladin, mavi çam, norfolk çamı, noel gülleri gibi…
Ama ben sofralarımda en çok taze kesilmiş çam dallarını, minik kırmızı meyveleriyle nefis kokan sakızları, okaliptüsleri, mavi beyaz yaban mersinlerini, dikenli yapraklarıyla palamut dallarını, biberiyeleri, sarmaşıkları ve onların aralarına da meyveleri karıştırmayı seviyorum. Narlar, portakallar, yıldız anasonlar, çubuk tarçınlar, elmalar, armutlar gerçekten de hem çok yakışıyor hem de birleşimleri inanılmaz güzel kokuyor. Doğal ve sade…
Her birinin farklı anlamları var. Mesela kokinalar, mutluluk ve şansla özdeşleşmişler. Hatta bir sonraki yıla kadar bozulmadan saklanırsa ev alacağınıza bir işaret olarak kabul edilir.
Poinsettialar ise masumiyet ve neşeyi temsil ediyor. Atamızın en sevdiği çiçekler olduğu için bir diğer adı da Atatürk çiçeğidir. Benim de en sevdiklerimden ve yılın bu zamanı en fazla alıp kullandıklarımdan... O güzelim kadifeyi andıran kırmızı ya da beyaz kocaman çiçeklerine gerçekten bayılıyorum. Hatta şekillerinden ötürü Noel Yıldızı olarak da anılıyorlar . Bana göre gösterişli, göz dolduran ama aynı zamanda sıcacıklar…
Bir diğer tatlı hikaye de filmlerde çok sık gördüğümüz ökseotuna ait. Her kim ki altında öpüşürse onlara şans, mutluluk getirdiği söylenir. Onun o yeşil yapraklarının arasından çıkan ve bana içi su dolu inci tanelerini andıran meyvelerine bayılıyorum. Bir demet hazırlayıp kırmızı kadife bir kurdele ile bağladığımda benim için “aşk“ oluyor. Bana göre aşkı temsil ediyor.
Gelenekselleşen yılbaşı menülerinde neler var?
Yılbaşı sofraları şölen sofraları gibidir. Hem damağa hem göze hitap etmeli… Ben her şeyde klasik olanı sevip tercih ettiğim gibi yılbaşı menüsünde de öyleyim. Ve olmazsa olmazlarım var. Bunlar elbette hindi, iç pilav, garnitür sebzeler (haşlanmış veya fırınlanmış), yanlarına belki bir sos… Pancarlı, bol narlı bir kırmızı salata, yine tatlı-ekşi meyveli ve yemişli bir yeşil salata… Meze olarak da humus ve Çerkez tavuğunu çok yakıştırıyorum. Bunların dışında baharatlı peynir topları ve de güzel bir ekşi maya ekmek mutlaka sofrada olmalı.
Peki, ya yılbaşına özel olarak pişirilen ekmek ve kekler?
Yılbaşı zamanına, ruhuna baharatlar çok yakışıyor ve sadece bu zamanda pişen ekmek ve kekler var. Bunlardan en yaygını olan panettonelere artık aşinayız. Bazı marketlerde bile Aralık ayında bulmak mümkün.
Ülkeler ve kültürlere göre değişse de çoğunun yapılışında prensip aynı… Yemişler, meyve şekerlemeleri ve baharatlarla tatlandırılmış keki anımsatan ekmekler ya da ekmeği anımsatan kekler… O yüzden de güzel bir dokuya, farklı bir koku ve lezzetle beraber masalsı da bir görünüme sahipler… Ayrıca uzun ömürlü oluşları sebebiyle de oldukça bereketliler.
Artık bizde de bu keklerin, kurabiyelerin çıktığı ve tam da usulüne göre yapıldığı harika pastaneler var.
Ama biz de evlerimizde yaptığımız kekleri, ekmekleri ya da mayalı hamurlarımızı, katacağımız malzemelerle benzer lezzetlere dönüştürebiliriz. Tarçın, havuç, portakal, karanfil, meyve şekerlemeleri, badem, fındık gibi yemişler, kuru üzüm, çikolata ve isteğe göre likör ya da konyak ekleyerek…
Hep yılbaşı yemeğinden söz ettik. Yılbaşı çay saatlerinde neler var?
Aslında yılbaşı çay saatleri benim çok sevdiğim bir ritüel… Aralık ayında çok kez sevdiklerimizle farklı zamanlarda bir araya geliriz. Yeni yıl gelmeden görüşmek isteriz. Bana göre bunun için çay saatleri hem çok ideal hem de çok özel… Hatta birçok otelin lobisinde bu aya özel olarak hazırlanan keyifli çay saati büfeleri olur. Bu süslü salonlarda bir araya gelmek de çok keyifli…
Ama evimizde hazırladığımız sofralarımızda da abartıya kaçmadan ekleyeceğimiz birkaç lezzetle fark yaratabiliriz.
Yine tatlı ve tuzlu olarak (kimyonlu, sarımsaklı, otlu veya bal bademli gibi) tatlandırılmış tereyağlar, yanına kırmızı meyvelerden bir marmelat ve iyi bir ekşi maya ekmek görsel olarak da lezzet olarak da bana göre iyi bir başlangıç... Hazırladıklarımızın yanına bir de bu zamana özel tatlardan birini eklersek yeterli olacaktır. Bunlar zencefilli kurabiyeler, Noel kekleri, yılbaşı pudingi, meyveli trifle, butterstoch dediğimiz bol tereyağlı kurabiyeler olabilir.
Bize yılbaşı masa düzenlemesi nasıl olmalı, birkaç tema üzerinden anlatır mısınız? Mumlar, masa örtüleri, dekorasyon…
Bence sadece bu zamanda değil özel günlerimiz için kurduğumuz her sofrada mutlaka bir temamız olmalı. Bu hem işimizi kolaylaştırır hem de ancak o sayede sofrayı zenginleştirebilir, farklı kılabilir, ruhunu yakalayıp istediğimiz hava ve hissiyatı verebiliriz.
Yılbaşına gelince de nasıl bir şey hayal ettiğimiz çok önemli. Gold ya da gümüş pırıltıların bol olduğu bir masa mı ya da daha sade zarif bir masa mı veya farklı renkler kullanarak yepyeni bir dokunuş mu yaratmak istiyoruz.
Mesela çok sevdiğim Victorian tarzı bir sofraya; melekler, kırmızı güller, altın ve gümüş aksesuarlar ve dantel bir masa örtüsü çok yakışır.
Country bir sofra için ise pötikare bir masa örtüsü, kenarı fırfırlı peçeteler, galvaniz ve hasır aksesuarlar, ahşap mumluklar ve doğal bitkilerden hazırlayacağımız aranjmanlara ilave meyveler tam da istediğimiz havayı vermeye yeterli.
Renklerden gidersek eğer en sevdiğim kombinasyon; bordo, gül kurusu, somon, gold ve rose gold, kiremit, tarçın ve araya karışan krem beyaz tonları…
Şık ve daha sade bir sofra istiyorsanız eğer kesme kadehlerle beraber bolca cam mumluklar kullanabilirsiniz. Yine tercih edeceğiniz zarif bir masa örtüsü üzerine kurulan bu sofranın ana dekorları ise yemeklerin sunumlarının başlı başına görsel şölen olduğu tabaklar olmalı…
Konumuz sofralar ama yılbaşı ağacına değinmezsek eksik kalırız. Hangi anlamları taşıyor?
Ülkemizde bazen eleştirilere de sebep olan yılbaşı ağacı süslemek, bilinenin aksine sadece Hristiyan geleneği değildir. Türk mitolojisinde yeni yıl denince akla “Nardugan” gelir. Nardugan’da, ölümsüzlük sembolü olarak kabul edilen akçam ağaçları süslenir ve bu ağaçların etrafında geleneksel oyunlar oynanır, şarkılar söylenerek eğlenceler düzenlenirdi. Yani çam süslemek eski bir Türk geleneğidir. Zaman içerisinde ülkemizde yeni yılın sembollerinden biri olarak süregelmiştir. Çocuklar hatta biz büyükler için de son derece eğlenceli, zevkli, bir araya getiren yaratıcı bir aktivitedir.
Hristiyanlara göre ise hem ağacın hem de süslerin anlamları vardır. Hristiyanlıkta noel ağacı İsa’nın doğumunu ve dirilişini, ağacın dalları ise ölümsüzlüğü simgeler.
Tepeye takılan yıldız, İsa bebeğin yol göstericisi, melek ise doğumu haber verendir.
Kenarlara asılan çanlar neşe ve mutluluğu, baston şekerler adaleti, çelenk de gerçek aşkı temsil eder.
Nasıl malzemeler kullanılıyor? Yılbaşı ağacı süsleme trendleri neler?
Yılbaşı ağaçlarını temalara ya da renklere göre süslemek gerçekten de bir sanattır. Öte yandan benim bu süslerle ilgili kendime göre inandığım ve sevdiğim bir ritüelim var. Ağacın bütünündeki güzellik bana göre tema, renkler veya süslerin güzelliğinden gelmemeli. Aksine taktığımız her parçanın özel oluşundan, hikayesinden gelmeli. Yani esas olan süslerimizin güzel olması değil onları özel kılan hikayelerinin olması… Yıllar içinde alınanlar, biriktirilenler, hediye gelenler, seyahatlerden toplananlar… Bunların yanı sıra elde yapılanlar, dikilenler gibi… Mesela çocuklarımıza yaptırdıklarımız ya da onların okullarda hazırladıkları veya ailece yarattığımız bir süsün değeri bana göre paha biçilemez.
Her yıl o süslerin olduğu kutuyu açtığımızda birlikte yolculuk etmeliyiz. Bunu üç yaşındayken yapmıştın, bunu şuradan almıştık, bunun kolu şurada kırılmıştı gibi anılarımızı canlandırmalıyız. Hisli ve hatıralı olmalılar, bir nevi miras… Ve zaman içinde çocuklar, torunlar, sevdiklerimiz, dostlarımız da buna tanıklık etmeli…
Tekrar nelerle süsleyebileceğimize gelirsek birkaç önerim var.
Kendi diktiklerimiz, kağıttan, portakallardan, mısır patlaklarından süsler… Bunların yanı sıra her yıl dileklerimizi yazıp zarflarla ağaca asmak ve bir diğer yıl onları hep beraber okumak da çok tatlı bir ritüel olarak sürdürülebilir.
Bir diğer sevdiğim süsleme ise farklı çerçevelerde aile ve sevdiklerimizin fotoğraflarını asmak… Bebeklik ayakkabıları, oyuncaklar, evcil hayvanlarımız varsa onlar için de bir şeyler koymak…
Ayrıca aralara takılan gerçek çam dalları, tarçın çubukları, portakal dilimi zincirleri, zencefilli kurabiyeler de kokularıyla bile ağacımızı daha samimi daha canlı kılacaktır.
Bu konudaki trendleri çok sıkı takip etsem de ilham alıp etkilensem de klasik ve geleneksel görüşümü her yıl tazeliyorum.
Son olarak okuyucularımız için yeni yıl mesajınızı alalım mı?
Yeni yıl için sağlık, mutluluk gibi dileklerde bulunmayacağım. Elbette ki güzellikler, iyilikler bizim için dünyamız için olsun. Ama şunu da unutmamalıyız ki hiçbir şey hiçbir zaman ve hiçbir yıl mükemmel değildir. Zorlukları, acısı, tatlısı, iyisi, kötüsü, her zaman bir arada deneyimler yaşamaya devam edeceğiz. Önemli olan onlara göğüs gerecek gücümüz, oralardan büyüyecek bilincimiz olsun. Kendimize çok ama çok iyi bakalım.
Mutlu yıllar
https://www.instagram.com/musesurla?igsh=MWt1OWh0c2ptbG8xNw==