MARTNISAN2024
Ayse Perin (Tatari)
Kent ve insan
KENT VE İNSAN
Bugünlerde belediye başkanı seçimleri heyecanıyla kentimiz İzmir için isteklerimiz ile yüz yüzeyiz. Her başkan adayı, kendi projelerini sunuyor. Genelde projeler büyük. Körfez geçiş köprüsü, kentsel dönüşüm gibi kentin görünüşünü değiştirecek projeler veya kente yeni bir kimlik getirecek olan dijitalleşme, tasarım kenti olmak, gibi markalaşma yolculuğu hayalleri yıllardır hedeflerin en dikkati çekenleri. Aslında İzmir topoğrafyası ve kültürel, tarihi mirası ile yeteri kadar zenginliği olan bir kent. Kendi potansiyeli doğru kullanılır biraz da kente çeki düzen verilir ise eski zamanlardaki prenseslik unvanına yeniden kavuşabilir.
Mutlu insan, mutlu kent... Büyük projeler büyük söylemlerden önce mercek altına alınması gereken basit, bir anlamda anahtar sözcük.
Kent yaşamı iki tür mekânda geçer. Birincisi evlerimiz diğeri ise yol, meydan, çarşı gibi kamusal alanlardır. Kentin ortak alanlarını evimizin bir uzantısı olarak düşünür, sevimli insancıl güvenli olması beklentisinde oluruz. Dahası evde bulamadığımız konfor ve güzellikler ile buluşup mutlu olmak isteriz. Böylece kent estetiği beklentimiz oluşur.
Bu açıdan bakıldığında kentlerimiz genel olarak, tarihi zenginliklerinin ve de topoğrafyanın verdiği imkânlar dışında oldukça olumsuz bir fizyonomiye sahiptir. Yozlaşmış bir büyümeye maruz kalmış, planlama ve mimarlık ihmal edilmiş, kent estetiği dikkate alınmamıştır. Bütün bu özellikleri yaşadığımız kent İzmir’de de görebiliyoruz.
Türk ve İslam kentlerinde meydan ve park geleneğine rastlanmaz. Sebebi aile yaşantımızda, erkek cami ve çarşıda, kadın evde vakit geçirir. Bu da, yaşam geleneğinin sonucunda oluşan bir kent biçimlemesidir. Özetle, içe dönük yaşamın getirdiği bir kent estetiği oluşur. Meydanlarımız neden yetersiz? sorgulamamızın cevabı buradadır.
Osmanlı İmparatorluğunun en güçlü dönemlerinde bile zemini taş kaplı ve heykellerle donatılmış meydanlar olmamıştır. Oysa Batıda Ortaçağ; dan bu yana katedraller kiliseler meydanlara açılmış, meydanlar taşla kaplanmış heykellerle donatılmıştır. İnsanlar dini yapılarda ve meydanlarda kadın erkek çoluk çocuk Bir arada yaşarlar, sosyalleşirler.
Günümüzde, bir kentin modernleşmesi anlayışımız, bir Anadolu kasabası anlayışımız gibidir.
Çağdaş kent anlayışında yapılar arasındaki mekânlar, meydan ve parklar, kaldırımlar, yaya bölgeleri, ağaçlar önemli unsurlardır ve öncelik verilmelidirler. Biz sadece yapılarla ilgileniyoruz. Ve kent yapılardan çok daha fazlasını düşündüğümüzde ortaya çıkıyor.
Bizim anlayışımıza göre politikacılarımızın ve belediye başkanlarımızın kent algısı “kaç katlı binalar yapacağız ve kaç metrekare inşaat alanı vereceğiz” bağlamında devam edip gidiyor... Aslında kent algısında öncelik “İnsan” olmalıdır. İnsanlar yürüyecek, nefes alacak, alışveriş yapacak, deniz keyfi yapacak, sosyalleşecek, ezilmeden yolun karşısına geçecek. Anahtar sözcük “İnsan”...Çağdaş, kentleşmiş, uygarlaşmış insan her fiziksel boyutun farkına ve tadına varacak olandır. Kentli ve belediye birlikte çalışılmalıdır.
Kentin meydanlar kadar önemli bir diğer ögesi de parklardır. Dünyada aklımıza gelen ilk örnekleri Londra, Paris, Newyork kentleridir diyebiliriz. Bu kentlerde büyük parklar dışında yerleşimlerin aralarında planlanmış küçük yeşil alanlar mevcuttur.
Yine seçim öncesi, belediye başkan adaylarımızın sıklıkla dile getirdikleri kültür ve sanat söylemine değinelim; Sanat ve kültür için çok maksatlı salonlar, kentin konser salonları dışında mahallelerde bir zamanlar var olan halk evi misali merkezler düşünülmeli. Kentin cazibe merkezi olarak tek bir bölgeyi desteklemekle beraber, özellikle kentin çeperlerinde parklar, kültür merkezleri, spor salonları düşünülmelidir. Salon mevcut ya da inşa edilecek ise otopark ve ulaşım çözümü düşünülmelidir. Kültür merkezleri ve stadyum gibi kalabalık alanların birbirlerine yakın mesafede yer almasının kent yaşamı için olumsuz sonuçlar çıkarabileceği de düşünülmelidir. Biz de ki uygulamalarda ki gibi “ arsa bulduk binayı yaptık” değil de, kent planlaması ile yola çıkılıp doğru arsaya gerekli bina yapılmalıdır.
Su kenarlarında gelişen şehirler de vardır. Deniz göl ve nehirlere kıyısı olan yerleşimler... Ülkemizde örneklerine rastlanır. Fakat bizde ki uygulamada su kenarlarında, genelde aristokratik nitelikli yerleşimler olduğu dikkati çeker. Varlıklı kesim kıyılara yerleşir sonrasında “denizler herkesin” söylemi ile kıyı kenar çizgisi bozulup deniz dolgusu başlar. Bütün bunlar şehircilik düşünülmeden kısa vadeli uygulamaların getirdiği hatalardır. Bir kıyı kenti nasıl planlanmalıdır? Üzerinde düşünülmüş müdür?
Kentlerde kaldırım döşemesi en önemli konuların başında gelir. Biz de ise bir türlü çözemediğimiz bir problemdir. Homojen bir görünüş, malzeme bütünlüğü yoktur.
Meydan deyince aklımıza heykeller ve kent mobilyaları gelir. Uygar toplumlarda meydanlar özenlidir kullanıcı da özene iştirak eder kent mobilyalarını ve heykelleri tahrip etmez.
Çağdaş kent ve tolum olmak arzusunda isek eğer, belediyelerin mimar ve şehir plancıları dikkate alıp insanların güzeli isteme hakları olduğunun üzerinde durulmalıdır.
Özetle; Gelişmiş ülkelerin kentlerinde, kentsel düzen; yani düzgün yollar, kaldırımlar, bakımlı binalar, kontrollü yapılaşma, temizlik gibi unsurlar dikkatimizi çeker. Binaların renk ve biçimleri kontrollüdür. Şehirlerde mimarların görevleri ile birlikte şehircilik ön plandadır. Birlikte yol almaları gerekir.
Bir kentli bir vatandaş olarak seçilecek olan yeni yönetime başarılar dilerken, yaşadığımız kentin insanı olarak kendi haklarımızın da korunmasını kendilerinden bekliyoruz.