KASIMARALIK2024
Ayse Perin (Tatari)
Kent, insan ve umut
Kent, insan ve umut
İzmir, sonbaharı yaz ile yaşar. Ekim sonlarına doğru hafiften rüzgarlar değişir, günler kısalır, manav tezgahlarında pazarlarda meyveler sebzeler mevsimi hatırlatır, yeni sergiler konserler ile kent uyanır, işte o zaman anlarız ki yeni başlangıçların zamanı gelmiştir.
Ben de bu bağlamda yeni bir resim sergisi hazırlıklarındayım. 22 Ekim 2024, Salı akşamüzeri sergim izleyiciler ile buluşacak. Kent masalları, Hayali Kentler... Ve bu sergimde “Hayali Kentlere Yolculuk” diyorum resimlerimle. Bir kentli olarak yaşadığım sokakların gözlemcisiyim. Gözlemlerim ışığında sert bir eleştiricisiyim daha ziyade... Ve inanıyorum ki kusurları görmezden gelmek iyinin düşmanıdır. “Hayali kentler teması ile yola çıkmamın nedeni nedir?” diye sordum kendi kendime. “Kentlerimizin gerçeği ile yüzleşmekten duyduğum teessür ve çaresizliktir” diye cevapladım kendi sorumu.
Mevsimler değişirken evler temizlenir, bakıma alınır, giyecekler tasnif edilir. Bu eylemin çapı genişletilir, yani ölçek büyür. Kentler çoktan “gelmekte olan yağmurlara, su baskınlarına, fırtınalara” hazırlanmış ya da hazırlanmaktadır.
Ülkemizde inşa etmek sorunumuz var... Çok hızlı ve yoğun yapılaşma ile yaratılan sorunlar çözülemiyor. Kırsaldan göçenler kente özgü davranışları edinemiyor, ne köylü ne de kentli olunuyor. Önce binalar yapılıyor sonra yollar kanalizasyon vs. ile alt yapı oluşturulmaya çalışılıyor.
Sonbahar temizliği, kışa hazırlık derken kitaplarımı da mevsime hazırladım. Bir kitap çıktı karşıma. “Mimarlık Tarihi Ders Notları” Prof. Belkıs Mutlu... Kitabın ilk sayfasında bir imza; H. Şevket Elar “Kıymetli kardeşim Mimar Ayşe’ye saygılarımla 05.04.998”
1969/71 yılları... Mimar Sinan Üniversitesi ve resim Heykel Müzesi Müdürü Prof. Belkıs Mutlu, Devlet Güzel sanatlar Akademisi’nde mitoloji ve sanat tarihi hocası iken haftada bir gün Ege Mühendislik ve Mimarlık Yüksek Okulu’nda mimarlık tarihi dersi verirdi... Biz öğrencilerine aktardığı ders notlarını, slaytları, çizimleri özetle bütün değerli çalışmaları, o yıllarda asistanlığını yapmış değerli mimar öğretim görevlisi Şevket Elar’ın gayretleri ile bu kitap ortaya çıkmış.
Belkıs Mutlu’nun babası Prof. Mimar Asım Mutlu... Asım Hoca ile okulda üç proje yapmak şansım olmuştu. Tam bir İstanbul beyefendisiydi. Eğitim ve öğrenim sadece mesleki olmaz. Hal tavır insanlık hafızamızda yer eden değerlerdir. Yaşam boyu iz bırakan pek çok hocamız bize ışık olmuştur.
Kitap beni eski yapılara, bu bağlamda kentin geçmişine ve koruyamadıklarımıza götürdü...
Mimarlıktan yola çıktım... Mimarlık haftasını kutladığımız bu günlerde Mimarlar Odası İzmir Şubesi Dünya Mimarlık Haftası’nda dolu dolu bir program hazırladı. 7 Ekim-12 Ekim tarihleri arasında gerçekleşen hafta UIA’nın (İnternational Union Of Architects) bu yıl için belirlediği “Katılımcı Kentsel Tasarımda Gelecek Nesli Güçlendirmek” temasıyla kutlandı.
Dünya Mimarlık Günü (WAD) 1985 yılında Uluslararası Mimarlar Birliği tarafından oluşturulduğu günden itibaren her yıl Ekim ayının ilk pazartesi günü kutlanıyor.
Bu yıl odaklanan temel alanlar arasında enerji verimliliği, atık yönetimi, sürdürülebilir malzemelerin kullanımı ve sürdürebilir hareketliliğin teşviki yer alıyor... Çevre dostu şehirler yaratılması amaçlanıyor.
Geçen yıl meslekte 50.yıl plaketini aldığım mimarlık merkezinde pek çok değerli meslektaşım ile bir araya geldik... Az önce sözünü ettiğim değerli hocalarım, okuduğumuz kitaplar ve onca birikim ile geldiğimiz nokta son derce vahim. Bu kentin yetiştirdiği onca mimar, kent tasarımcısı ne yapabilmiş? Yaptırımı ve yetkileri ne olabilmiş? Herkes mimar ve kent bilimci olmak zorunda değil elbette; ancak ilk okul çağlarında başlatılması gereken bir kentlilik bilinci dersi olmalı; çocuk kente dair insana dair doğruyu tefrik edebilmeyi öğrenmeli.
Şehirlerimizin hepsi birbirine benziyor, giderek çirkinleşiyor. Köylü kente akıyor, kent kontrolsüz biçimde büyüyor. Yapı ve insan yoğunluğu artınca yoğun trafik oluşuyor. Eski kent dokusu bunu kaldıramıyor. Pek çok büyük kentte tarihi doku korunmakta zorlanıyor... Topluma karşı sorumluluk hissi kültürle oluşur.
Kırsal kültür, bugünkü oy demokrasisi ile toplum düzenine egemen olan kültür... Bu egemen kültür tek bir bileşenden oluşmaz. Bir “agrega”dır. Bu kültürün bileşenlerinden en güçlüsü köyden veya küçük taşra kasabasından kentlere göçen genelde henüz kentleşmemiş, düşünsel yapısı bilim öncesi düzeyde kalmış, dini kaygılarla dolu, eğitim düzeyi düşük, politik eğitimi ne olursa olsun, sayısal çoğunluğu elinde tutan çoğunluk kültürüdür. Bu kentlerdeki nüfusun çok büyük bir bölümünü oluşturur. Köylüler başka bir kültür katmanıdır. Köy bir kurumdur. Kente göçenler köy-kent ikilemine tam bulaşmamışlardır. Kırsal kültürün başka bir düzeyini temsil ederler. Üçüncü gurup, Cumhuriyet ve özellikle laiklik düşmanı olanlardır. Genelde bilimsel düşünce eşiğine tam ulaşamamış, fakat politik ve parasal gücü yüksek küçük bir guruptur. Büyük çoğunluğu kent kökenli değildir, olanları da politik ve parasal güç amacı ile bu kültürün sözcüsüdürler... (Doğan Kuban yazıları Antolojisi 2. Cilt-Sanat, Mimarlık, Toplum Kültürü Üzerine Makaleler)
Konu içinde konu...Ülkemiz ve kentlerimiz ve insanımız ile ilgili çok değerli bilgiler, gözlem ve tespitleri gözden geçirip kentimiz İzmir’e bakarken çapı geniş tutmak kaçınılmaz oluyor.
Bir devlet kurucusu olarak Mustafa kemal ülkemizdeki her olgunun temelinde yatıyor.10 Kasım anma törenleriyle beraber Atatürk vizyonu tekrar tekrar gözden geçirilmeli gelecek nesiller için sağlam temeller üzerine inşa edilmelidir. Türkiye nüfusuna göre oranı çok yüksek olmasa da, milyonlarca çağdaş insan yetiştiriliyor. Bizler iki değişik kültür alanının kesişme noktasındayız.
Gündem çok derin konuşulacak çok söz var...Kasım-Aralık yazılarına sayfalar yetmez. Her şeye rağmen umutlu ve güzel günler dileklerimle.