MARTNISAN2025
Günter Soydanbay
İzmir’in Nabzı
İzmir’in Nabzı
Geçtiğimiz günlerde Dr. Serkan Turgut’un ekibiyle hazırladığı İzmir Barometresi’nin ikinci raporu yayınlandı. Bu araştırma, şehrimizin nabzını tutuyor; sadece belediye meselelerini değil, kültürden ekonomiye, kimlikten günlük hayatımıza kadar her şeyi masaya yatırıyor. Bu ay rapordaki bulgulardan bazılarını sizinle paylaşmak ve üzerine biraz kafa yormak istiyorum.
İlk olarak katılımcılara, "İzmir’de yaşamaktan memnun musunuz?" diye sorulmuş. Bir önceki raporda, %73,5’imiz “Evet” derken, bu sefer memnuniyet %65’e gerilemiş. Bu düşüşe rağmen, İzmir'deki memnuniyet oranı ülke ortalamasının üzerinde seyrediyor. MAK Araştırma'nın verilerine göre Türkiye genelinde yaşam memnuniyeti %47, TÜİK'in araştırmasına göre ise %50 seviyesinde. Yani, İzmir hala ülke ortalamasının üzerinde bir yaşam memnuniyeti sunuyor.
Bir başka konu duygular. İzmir denince eskiden aklımıza hep refah, özgürlük, mutluluk gelirdi. Ancak İzmirlilerin şu anda en yoğun hissettiği ilk üç duygu alarm verici: stres, kaygı ve öfke. Bunun temelinde ekonomi yatıyor.
İzmir genelinde yoksulluk, sadece işsizleri ya da yaşlıları değil, çalışanları da içine almış durumda. Taksici gündüz başka iş yapıyor, akşam direksiyon sallıyor; garson ikinci bir işte koşturuyor. Gıda, ulaşım, elektrik faturası derken, İzmirliler bir sonraki ayı nasıl geçireceğini düşünüyorlar.
Gençler ve yaşlılar bu konuda en çok dertli olanlar. Emekli bir teyze, “10 yıl önce böyle bir yaşlılık hayal etmemiştim” diyor. Üniversite öğrencileri, “Ailemden para isteyemiyorum, günübirlik iş peşindeyim” diye anlatıyorlar. 10 kişiden 6’sı “Yılda bir tatil yapamam” diyor; yine 10 kişiden 6’sı beklenmedik bir masraf çıksa karşılayamayacağını düşünüyor. Orta sınıf eriyor, sosyal hayat daralıyor. Araştırmada yoksulluk, öyle baskın bir şekilde öne çıkmış ki, insan kendine, “İzmir’de böyleyse, ülkenin geri kalanı kim bilir nasıldır?” diye soruyor.
Başka bir konu kimlik meselesi. Araştırmada, “Kendinizi nasıl tanımlarsınız?” diye sorulmuş. Her iki kişiden biri, “Atatürkçüyüm” demiş. İkinci kimlik olarak %16 “milliyetçi” demiş; dindarlık, sosyal demokratlık, solculuk gibi kimlikler ise daha geride. Dr. Turgut’a göre İzmir’de Atatürkçülük, bir çatı kimlik olmuş. İçinde milliyetçiyi de, sosyal demokratı da, hatta dindarı da barındırıyor.
İzmir, farklı kimliklerden insanların ülke genelinde en sorunsuz bir arada yaşadığı kent olarak bilinir. Rapora göre orta sınıf İzmirliler, şehrin özgür ve kapsayıcı olduğuna inanmak istiyorlar. Ama iş politik taleplere gelince, tolerans azalıyor; aşırı dindarlık ya da etnik-mezhepsel talepler %25-30’larda “uzak kimlik” olarak görülüyor. Yani görmek istediğimiz ve gördüğümüz arasında fark var.
Özetle, İzmirliler İzmir'i, kültürel ve sosyal olanakları, yaşam tarzı özgürlüğü ve güvenliğiyle "konforlu" ve "yaşanabilir" bir şehir olarak görüyorlar. İstanbul'a göre daha az kaotik ve pahalı, Ankara'ya göre daha özgür ve esnek buluyorlar. Ancak, ekonomik olanakların kısıtlılığı ve özellikle yüksek kiralar nedeniyle "müreffeh" bulmuyorlar. İş imkânları fazla olmasına rağmen, ucuz işgücü ve düşük ücretler sorun teşkil ediyor. Yaşam maliyetinin yüksekliği, özellikle kiraların artışı, yaşamı zorlaştırıyor. Yerel yönetimlerin ekonomik olarak erişilebilir kamusal alanlar yaratması gerektiği vurgulanıyor.
Evet, ülke olarak kabus gibi bir süreçten geçiyoruz. Bununla beraber, İzmirlilerin şehrin en önemli gündemleri olarak sıraladıkları sorunların büyük bir kısmı yerel yönetimlerin sorumluluk alanına giriyor. Katılımcıların yalnızca dörtte biri İzmir Büyükşehir Belediyesi’nin hizmetlerinden memnun olduğunu ifade ederken yarısından fazlası memnun olmadığını belirtiyor.
Bu noktada İzmirliler olarak çuvaldızı başkasına batırmadan önce iğneyi kendimize batırmamız gerekiyor. İzmir'in 28 milletvekili var. Bunların sadece 5 tanesi İzmir doğumlu. CHP'nin 12 vekilinden sadece 1 tanesi İzmir doğumlu. Hal böyle olunca kentin hakkını merkezi yönetim nezdinde kim savunacak?