MARTNISAN2025
Ayse Perin (Tatari)
Miletos'ta bir pazar günü
Miletos'ta bir pazar günü
Anadolu’da bugünkü İzmir ve Aydın illerinin sahil şeridine Antik Çağ’da İonya denilirdi. Heredot “Yer yüzünde bildiğimiz en güzel gökyüzü ve en güzel iklim” sözlerini, İonya için söylemiştir. Kendisi ile aynı kanaatteyim. Gezdim, gördüm demem, tekrar tekrar gezmek isterim İonya’yı.
Geçtiğimiz günlerde bir pazar gezisi ile kendimi Miletos’ta buldum. Bir zamanlar, Efes’in güneyinde Balat Köyü yakınlarında; Efes gibi bir liman kentiydi Miletos... Günümüzde, Menderes (Maiandros) Irmağı’nın taşıdığı alüvyonlarla denizden yaklaşık 10 km uzaklaşmış, liman kenti olma özelliğini çoktan yitirmiştir. Antik dönemde Milet’in dört limanı vardı; batısında bulunan Lade Adası da aynı nedenlerle çevresi alüvyonlarla dolarak düzlük içinde kıraç bir tepe haline gelmiştir. MÖ 494 yılında Persler bu adanın kıyılarında İon Donanmasını yakarak yok etmişler.
En parlak dönemleri MÖ 7. ve 6. yüzyıllarda olan Milet; İon dünyasının metropolüydü ve bu dönemde Akdeniz, Marmara, Karadeniz kıyılarında 90 koloni kurmuştu. Antik Çağ ve sonrasında pek çok bilim insanı ve düşünür yetiştirmiş. Bir dönem Pers egemenliğine giren ve önemini yitiren Milet, Hellenistik dönemde tekrar canlanmış, ticaret ve sanatta sesini duyurmuştur.
Milet’te ilk araştırma ve kazılar 1899 yılında başlayıp, günümüzde de devam etmekte...Aracımızdan inip kalıntılar arasından yürüyerek antik kente yaklaşıyoruz. Karşımızda 15 bin seyirci kapasiteli tiyatro, Roma hamamları, Küçük Liman Anıtı, sinagog, Büyük Liman Anıtı, Liman Stoası, Liman Kapısı, İonik Stoa, tören yolu, agora, Serapis Tapınağı, Faustina Hamamları... Arkeolog eşliğinde geziyoruz günümüze ne kaldıysa...
O zamanın şehircilik anlayışı ile kıyaslandığında günümüz kentlerinin durumu çok vahim.
Milet’ten sonra, Agora’nın güneyinde (Balat Köyü’nde) 1404 yılında tarihlenen ve restorasyonu son yıllarda tamamlanan İlyas Bey Camisi’ni geziyoruz. Kare planlı ve kubbeli cami Anadolu Beylikleri Dönemine ait ve İlyas Bey Külliyesi’nin bir parçası. Menteşe Oğullarının son hükümdarı İlyas Bey’in emri ile başlatılmış, yapımında Antik Milet harabelerinden devşirilip yeniden işlenerek duvarlara yerleştirilen mermer bloklar kullanılmış. Özgün mimarisi, cephe tasarımı ve bezemeleri ile Anadolu Türk Mimarisinin önde gelen eserlerinden.
Camiyi de gezdikten sonra yakınlardaki Milet Müzesi’ni ziyaret ediyoruz. Müzede Milet ve çevresinde bulunmuş olan eserler sergileniyor. Koleksiyonunda 20 binin üzerinde kayıtlı eser bulunuyor. En önemli eser grubu Arkaik Dönem’e ait buluntular.
Milet kazılarında bulunan eserlerin bir kısmı İzmir ve İstanbul Arkeoloji müzelerinde, Paris Louvre Müzesi ve Berlin Pergamon Müzesi'nde sergilenmekte. Bir bakıma üzücü bir bakıma sevindirici... Dünya müzelerinde bizim ülkemizden götürülmüş; ki pek çoğu padişahların rızası ile olmuştur; bugün yerlerinde kalsalardı durumları ne olurdu? Arkeolog rehberimiz eşliğinde gezerken durum değerlendirmesi yaptık ve şu sonuca vardık... Koskoca Miletos karşımızdaydı, yıkılan sütunlar, kırılmış heykeller ve etrafa saçılmış antik dönem kalıntıları sessiz kimsesiz ve etrafı açık sahipsiz öylece duruyordu. İstenirse ya da imkân olursa diyelim; buradaki kalıntılar ile bir kenti ya da bölümlerini restore edip yaşatmak mümkün. O halde bütün bu değerli mirastan parçaları toplayıp götüren ve dünyanın en ünlü müzelerinde çağındaki hali ile teşhir eden, koruyup saklayan ve insanlığa sunanlara kızmak yerine takdirlerimi sunuyorum.
Aynı güzergahta Didim tapınağını geziyoruz. İhtişamlı tapınak, sütunları dışında sağlam olarak günümüze ulaşmış. ‘Didyma’ Anadolu kökenli bir sözcük. Tapınağın özelliği ‘bilici’ yetiştirmiş olması...Milet’in ileri gelenlerinden seçilen tapınak rahipleri ile bu tapınak bir bilicilik merkeziymiş. MÖ 6. yüzyıla ait bir yazıtta, korsanlık yapmanın doğru bir iş olup olmadığını soran gençlere bilici şu cevabı vermiş “Doğru olan babalarınız gibi olmanızdır”.
Arkaik dönem de tapınak, rahip bir aile tarafından yönetilmiş ve bu dönemde Didim in ünü sınırların dışına taşmıştır. Çevresindeki kazılarda erken döneme ait yazıtlar bulunmamış büyük bir ihtimal ile Hristiyanlığın resmi dil ilan edilmesi sırasında yok edilmiştir.
Bu gezi ile bölgeyi yeniden gezdim. İonya’da yaşamak ne büyük şans, biz İonyalıların mirası üzerinde yaşıyoruz. Dünyanın en güzel iklimi, kara ve denizleri vatanımız. Bütün İon kentleri bizim... Foça (Phokaıa), İzmir (Smyrna), Urla (Klazomenai), Ildırı (Eritrai), Teos, Priene ve bir Smyrna’lı olarak söyleyebilirim ki “Dünden bugüne antik kentler ve devamı günümüzün kentleri” başlığında bir farkındalık yaratmak mümkün olabilseydi neler söylerdik?
Beğenir miydik yaptıklarımızı?