TEMMUZ/AĞUSTOS 2023 Bireysel tasarruf rahatlatır mı? Yaşadığımız ülkenin ekonomisi her geçen gün belirgin bir çoğunluk için kötüye gidiyor. Büyük beyinli ekonomistler öngörülerini her gün çeşitli medya araçlarında açıklıyorlar. Kimin eğri kimin doğru olduğu tartışılıyor. "Ben söylemiştim" diyenler çoğunlukta olsa da "bir bilen" var ki onun söyledikleri doğru kabul ediliyor. Ama 200 gr. sandviç ekmeği 10 TL olmuş, kimsenin umurunda değil... İster kahkahalarla gülün, isterseniz ağlayın gülünecek halinize ama biraz da eğlenelim tadında bir dosya konusu hazırladık. Ekonomiyi düzeltmekten sorumlu olanların aklına hiç tasarruf konusu gelmiyor ama gelin biz kendimiz için bir tasarruf planı yapalım... Hatta içine devrim niteliğinde protesto hareketi katalım. Belki güzel ülkemizin ekonomisine küçük ama anlamlı bir katkı sunmuş oluruz.
BİREYSEL TASARRUF RAHATLATIR MI?BİREYSEL TASARRUF RAHATLATIR MI?Kişisel tasarruf planınız var mı? Yaşadığımız ülkenin ekonomisi her geçen gün belirgin bir çoğunluk için kötüye gidiyor. Büyük beyinli ekonomistler öngörülerini her gün çeşitli medya araçlarında açıklıyorlar. Kimin eğri kimin doğru olduğu tartışılıyor. "Ben söylemiştim" diyenler çoğunlukta olsa da "bir bilen" var ki onun söyledikleri doğru kabul ediliyor. Ama 200 gr. sandviç ekmeği 10 TL olmuş, kimsenin umurunda değil... İster kahkahalarla gülün, isterseniz ağlayın gülünecek halinize ama biraz da eğlenelim tadında bir dosya konusu hazırladık. Ekonomiyi düzeltmekten sorumlu olanların aklına hiç tasarruf konusu gelmiyor ama gelin biz kendimiz için bir tasarruf planı yapalım... Hatta içine devrim niteliğinde protesto hareketi katalım. Belki güzel ülkemizin ekonomisine küçük ama anlamlı bir katkı sunmuş oluruz. Tüketici patron olursa Bir malın fiyatını tüketici belirleyebilir mi? Fiyat belirlerken ne yapılıyor. Ürünün maliyetine belirli bir kar konuyor. Ürünü satın almak isteyenler fazlaysa fiyat artıyor, düşükse azalıyor ya da fiyat belirlerken aynı ürünün diğer markaları ile karşılaştırarak fiyat belirleniyor. Peki, tüketicinin bu ürüne vermek istediği, verebileceği fiyat hiç düşünülüyor mu, o ürüne ihtiyacı olup olmadığı hiç soruluyor mu acaba? Bunların çoğu genel iktisat teorilerine aykırı belki ama bir malın üretilip, üretilmeyeceğine veya ne kadar üretileceğine, fiyatının ne olabileceğine toplum karar verebilir. Tüketici dernekleri önemli... Bu derneklere üye olmak önemli... Ortaklaşa karar almak, kararlara uymak önemli... Yapay zekanın tartışıldığı ve iletişim olanaklarının gün be gün geliştiği günümüzde dernek ile üye arasında haberleşme çok kolay. Herkesin cebinde bir telefon var. Bizim ülke için hikaye diyenler olabilir. Evet, hikaye anlatıyoruz. Mesela turfandacan erik kilosu 500 TL gibi haberler çıktığında. 14 milyon emekli ve 6 milyon işçi toplam 20 milyon üyesi olan Dernek üyelerine marketten 1 adet erik almaları için çağrı yapsa acaba ne olur? Ya da "3 ay boyunca fiyatı aşırı yükselen şu ürünü almıyoruz" dense, tüketiciyi dikkate alan olur mu? Yaşadığımız düzende hangi üründe ne zaman kampanyalar yapılacağına firmalar, markalar karar veriyor. İndirim kampanyalarını tüketici dernekleri yapamaz mı? Tabii ki yapar. Gider firmalarla anlaşır. "Benim 20 milyon üyem için şu ürünü hangi fiyata indirebilirsiniz." sorusunun tatmin edici bir cevabını alırsa, çağrıyı patlatır: "Şu marka ürün, şu tarihler arasında indirimli olarak satılacak". Alan memnun, satan memnun olmaz mı? Anlaşmalar ihtiyaç bazında da yapılabilir. Dernek, üyeleri arasında bir araştırma yapar. İhtiyaç olan ürünlerin özellikleri saptanır, ortaklaşılır ve üretici firmalara bildirilir. Sonrasında belirli firmalarla fiyat uygunluğu sağlandığında üretim yapılır. Hem firma kazanır, hem tüketici ihtiyacını doğru kalitede, doğru fiyatta alır. Hani haberler okuyoruz, şu bakanlık özürlü mal üreten firmaları açıklıyor ya, kimin haberi oluyor. Tüketici derneklerinin piyasada ürün kalitesini denetleyen bir rolü de olur. Bir telefon mesajı ile 20 milyon üye özürlü markayı öğrenir. Markaları bir korku salar mı acaba? Hani fiyat artırmayan ama paketin içindeki ürün gramajını düşürenleri... Ya da personelini yasal çalışma saatlerini aşan ve kötü şartlarda çalıştıran marketleri boykota kalkarsa bu dernekler neler olur acaba? Daha da ilerisi var... Tüketici derneklerinin üye sayısı 50 milyon olursa ne olur? Onu da patronlar düşünsün...
Öğütçü: Ağır sanayiden akıllı sanayilere geçmek zorundayızÖğütçü: Ağır sanayiden akıllı sanayilere geçmek zorundayızÖğütçü: Ağır sanayiden akıllı sanayilere geçmek zorundayız Ege Sanayici ve İş İnsanları Derneği’nin (ESİAD) düzenlediği toplantıya katılan The London Energy Club Yönetim Kurulu Başkanı Mehmet Öğütçü, Türkiye’nin enerjide yüzde 90 civarında dışa bağımlı olduğunu belirterek, “Bu nedenle enerji, hem ekonomimizin hem jeopolitikamızın bel kemiği. Ağır sanayiden, katma değeri yüksek ve daha az enerji tüketen akıllı sanayilere geçmek zorundayız. Bunu yapmazsak, enerji konusunda zaten kıt kaynaklara sahip bir ülke olarak daha da sıkıntı çekeceğiz” dedi. CARİ AÇIKTA ENERJİNİN PAYI BÜYÜK “Küresel Sınamalar Işığında Enerji Arzı ve Güvenliği” başlıklı toplantıda konuşan Öğütçü, yeni dünya düzeninde enerji güvenliğinin dinamiklerini, oyun geliştiricilerin neler olduğunu ve bu durumun Türkiye’yi nasıl etkilediğini anlattı. Türkiye’nin enerjide, özellikle de fosil yakıtlarda yüzde 90’ın üzerinde dışa bağımlı olduğunu belirten Öğütçü, “Doğalgazda yüzde 98, petrolde yüzde 95, kömürde yüzde 50’nin üzerinde ithalatımız var. Bu nedenle enerji aslında hem ekonomimizin hem jeopolitikamızın bel kemiği. Türkiye artık ağır sanayiden, katma değeri yüksek ve daha az enerji tüketen akıllı sanayilere, teknolojilere geçmek zorunda. Eğer bunu yapmazsak, enerji konusunda zaten kıt kaynaklara sahip bir ülke olarak daha da sıkıntı çekeceğiz. Enerji ithalatına geçen yıl 96.5 milyar dolar enerji ithalatına harcamış bir ülkeyiz. Bu yıl belki 100 milyarı da geçeceğiz. Türkiye’nin cari açığında çok büyük bir pay bu” dedi. AVRUPA’DA ENERJİ MİMARİSİ DEĞİŞTİ Ukrayna krizi sonra yaşananlar nedeniyle Avrupa’da doğalgaz fiyatlarındaki yüksek artış yaşandığını hatırlatan Öğütçü, Avrupa’nın çok hızlı hareket ederek bir yılda enerji arz haritasını değiştirdiğini anlattı. AB’nin doğalgaz ihtiyacının yüzde 50’sinin Rusya’dan geldiğini belirten Öğütçü, şu anda bu oranın yüzde 8’lere düştüğünü kaydetti. Öğütçü, Avrupa’nın enerji mimarisinde Rusya’nın uzun süre yer almayacağını belirterek, “Avrupa’nın enerji ikmal güzergahı büyük oranda değişti. AB ülkeleri; Norveç’ten, Cezayir’den, Libya’dan, LNG olarak Amerika’dan 50 milyar metreküpe kadar doğalgaz aldı. Katar’dan yeni LNG arzı istedi. Nijerya, Tanzanya ve Mozambik’ten de geliyor. Üç aşağı beş yukarı depoları doldurdu. Hala sorun bitmiş değil ama ciddi şekilde, Rusya’nın ve bizim tahmin edemeyeceğimiz ölçüde hızlı hareket edildi” diye konuştu. HER 100 DOLARDAN 70’İ YENİLENEBİLİR ENERJİYE Dünya enerji sahnesinde uzun süredir bir değişim ve dönüşüm yaşandığını dile getiren Öğütçü, şöyle devam etti: “Bu dönüşümün ilki dekarbonizasyon dediğimiz, dünya enerjisinin karbondan arındırılması. Dünya, iklim değişikliğinin önemini kavradı. Özellikle ABD ve AB ülkeleri bunu çok ciddiye alıyor, hatta Çin de öyle. Bu ülkeler; enerji politikalarını, ticaret ve yatırım politikalarını, siyasi ilişkilerini artık ülkelerin iklim değişikliği konusunda aldığı tavra göre belirlemeye başladı. Doğalgaz, petrol şirketleri artık kendilerini enerji şirketi olarak tanımlıyor. Yenilenebilir enerjinin payı giderek artıyor. Hidrojen gibi yeni yakıtların öne çıktığını görüyoruz. Fosil yakıtlara yatırım çok azaldı. Bugün dünyada yatırılan her 100 dolardan 70 doları yenilenebilir enerji ve enerji verimliliğine gidiyor. 30 dolar ancak fosil yakıta gidiyor ki bu tehlikeli bir durum. Fosil yakıtlar hala dünya enerji karışımında yüzde 77 paya sahip. 2050’ye kadar yüzde 65’lere düşmesi bekleniyor. Yenilenebilir enerjinin payı eğer hidroelektrik ve nükleeri çıkarırsanız hala düşük. Ne kadar hakkında konuşuyor olsak da yüze 10-15’ler mertebesinde. Onun için geleceğimiz hala fosil yakıtlarda ama bunu istikrarlı, karlı, akılcı ve sistemde kopmalara meydan vermeyecek bir şekilde fosilden yeşile doğru kayışı yapmamız gerek. Çok hızlı yaparsanız bu süreci enerji sistemi de alt üst olabilir. Hem fiyatlama hem arz açısından. Bunun da altını çizmek istiyorum. Bence orta yolu bulmak zorundayız.” NÜKLEER TÜRKİYE İÇİN ÇOK ÖNEMLİ Gelecekte dünyanın önemli yakıtlarının lityum, kobalt, nikel gibi kritik elementler olacağını anlatan Öğütçü, nükleer enerjinin de payının artmasını beklediğini kaydetti. Öğütçü, “Ukrayna ve Fukuşima’dan sonra nükleer ‘tukaka’ ilan edildi. Ama nükleer, dünyanın enerji karışımında yüzde 10’luk bir paya sahip. Benim tahminim 2030’lara doğru yüzde 15’lere çıkacaktır. ABD, Avrupa nükleerden çıkmaya başladı, fakat gelişmekte olan ülkelerde nükleerin payı artacak. Burada 2000-3000 megawatlık santraller değil de, orta ölçekli 300-500 megawatlık, maliyetleri 500 milyon dolar civarında, atık yönetimi daha kolay santrallere doğru geçiş var. Türkiye’de Mersin Akkuyu başladı. Henüz üretmiyor ama yakıt yerleşimi yapıldı. Şayet yapılabiliyorsa, Kırklareli ve Sinop’ta yapılacak olan ikinci ve üçüncü nükleer tesislerde yeni yaklaşımlar, yeni teknolojiler, yeni finans modelleri olmasını isterim. Nükleer siyah beyaz değildir. Olması gerekiyor. Enerji karışımında olacak. Başlangıç maliyetleri yüksek ama Türkiye gibi enerji fukarası olan bir ülke için vazgeçilmezdir” ifadelerini kullandı. JEOTERMALİN ANAVATANI EGE Bölgesel bazda enerjinin nasıl üretilip dağıtılacağının da büyük önem taşıdığını dile getiren Öğütçü, sözlerini şöyle sürdürdü: “Ege jeotermalin neredeyse anavatanı. Dünya jeotermal kapasitesinin neredeyse yüzde 10’u Türkiye’de ve bunun tamamına yakını Ege’de. Rüzgar ve güneş enerjisinde de önemli bir bölge. Ama bu bölgede kömürü kullanmamak lazım. Bu bölgede nükleer olmaz. Çünkü turistik bölgeler yeşil alanlar var. Dolayısıyla coğrafyaları öyle bir seçeceksiniz ki nerede doğalgaz, nerede kritik mineral, nerede rüzgar, güneş, jeotermal, hidrojenden enerji üretilecek, bunları doğru belirleyeceksiniz. Bunları Ankara’dan yapmak lazım. Sadece piyasa mekanizmasına bırakılmayacak kadar önemli. Çünkü enerji stratejik bir alandır ve aynı zamanda milli güvenlik meselesidir. Gıda, enerji suyun ikmal güvenlikleri birbiriyle bağlantılıdır. Su olmadan enerji olmaz, enerji olmadan gıda olmaz. Üçü birbiriyle bağlantılıdır. Bu üç alanda denklemi iyi kuramadıysanız her zaman sıkıntı yaşarsınız.” YETERSİZ KAYNAK AVANTAJ OLABİLİR Türkiye’nin fosil yakıtlarda dışa bağımlı olmakla birlikte yenilenebilir enerjide pek çok AB ülkesine göre daha başarılı bir performans gösterdiğini söyleyen Öğütçü, finansman konusunda küçük ölçekte otonom projelerin desteklenmesi gerektiğini dile getirdi. Öğütçü, “Enerjide önemli olan 3 husus var. Birincisi kesintisiz ikmal güvenliği. İkinci olarak hem hane halkına hem sanayiye hem elektrik üreticilerine enerjiyi en ucuz fiyattan ya üreteceksin ya da dışarıdan getireceksin. Üçüncüsü de çevreyi korumayı ihmal etmeyeceksin. Enerji politikası bu üçünü yerine getiriyorsa başka hiçbir şeye gerek yok. Kaynaklarımızın olmaması bizim için bir avantaj da olabilir. Bizi daha zorlu yarışlara sokuyor ve bu yarışlarda mesafe alma hatta kupa kazanma ihtimali yüksek.”
GÜNEŞ TOPLAYAN KENT İZMİRGÜNEŞ TOPLAYAN KENT İZMİREnerji üretim kooperatifi Yenilenebilir enerji üretim kooperatifi kurabilir apartman çatısına kuracağınız güneş enerjisi panelleri ile elektrik ihtiyacınızın önemli bölümünü karşılayabilirsiniz. Hatta birkaç apartman birleşip, kooperatif üye sayısını artırıp, kurulum maliyetlerini aşağı çekebilirsiniz. Biraz daha ileri gidersek yerel yönetimlerin bu kooperatiflerin kuruluşuna önderlik etmeleri gerektiğini söyleyebiliriz. Dünyada örnekleri daha çok kırsal alanda görülen bu kooperatiflerin kentsel örnekleri neden ülkemizde görülmesin! Kurulan kooperatife üye olan apartman sayısı arttıkça enerji üretim verimliliği de artacaktır. Bütün İzmir çatılarının güneş paneli tarlasına dönüştüğünü düşündüğünüzde bu işe bir an önce başlamakta yarar var. ABD'nin 47 eyaletinde 42 milyondan fazla kişinin elektrik ihtiyaçlarını kooperatifler aracılığı ile karşıladığı, Danimarka'da 1997 yılında kurulan rüzgar enerjisi kooperatifinin 50 bin konutun elektrik ihtiyacını karşıladığı Gümrük ve Ticaret Bakanlığı Kooperatifçilik Genel Müdürlüğü kayıtlarında yer alıyor. Bu kooperatiflerin nasıl kurulacağı hakkında bilgileri www.koop.gtb.gov.tr adresinden edinmek mümkün.
TÜKETİCİ PATRONTÜKETİCİ PATRONTüketici patron olursa Bir malın fiyatını tüketici belirleyebilir mi? Fiyat belirlerken ne yapılıyor. Ürünün maliyetine belirli bir kar konuyor. Ürünü satın almak isteyenler fazlaysa fiyat artıyor, düşükse azalıyor ya da fiyat belirlerken aynı ürünün diğer markaları ile karşılaştırarak fiyat belirleniyor. Peki, tüketicinin bu ürüne vermek istediği, verebileceği fiyat hiç düşünülüyor mu, o ürüne ihtiyacı olup olmadığı hiç soruluyor mu acaba? Bunların çoğu genel iktisat teorilerine aykırı belki ama bir malın üretilip, üretilmeyeceğine veya ne kadar üretileceğine, fiyatının ne olabileceğine toplum karar verebilir. Tüketici dernekleri önemli... Bu derneklere üye olmak önemli... Ortaklaşa karar almak, kararlara uymak önemli... Yapay zekanın tartışıldığı ve iletişim olanaklarının gün be gün geliştiği günümüzde dernek ile üye arasında haberleşme çok kolay. Herkesin cebinde bir telefon var. Bizim ülke için hikaye diyenler olabilir. Evet, hikaye anlatıyoruz. Mesela turfandacan erik kilosu 500 TL gibi haberler çıktığında. 14 milyon emekli ve 6 milyon işçi toplam 20 milyon üyesi olan Dernek üyelerine marketten 1 adet erik almaları için çağrı yapsa acaba ne olur? Ya da "3 ay boyunca fiyatı aşırı yükselen şu ürünü almıyoruz" dense, tüketiciyi dikkate alan olur mu? Yaşadığımız düzende hangi üründe ne zaman kampanyalar yapılacağına firmalar, markalar karar veriyor. İndirim kampanyalarını tüketici dernekleri yapamaz mı? Tabii ki yapar. Gider firmalarla anlaşır. "Benim 20 milyon üyem için şu ürünü hangi fiyata indirebilirsiniz." sorusunun tatmin edici bir cevabını alırsa, çağrıyı patlatır: "Şu marka ürün, şu tarihler arasında indirimli olarak satılacak". Alan memnun, satan memnun olmaz mı? Anlaşmalar ihtiyaç bazında da yapılabilir. Dernek, üyeleri arasında bir araştırma yapar. İhtiyaç olan ürünlerin özellikleri saptanır, ortaklaşılır ve üretici firmalara bildirilir. Sonrasında belirli firmalarla fiyat uygunluğu sağlandığında üretim yapılır. Hem firma kazanır, hem tüketici ihtiyacını doğru kalitede, doğru fiyatta alır. Hani haberler okuyoruz, şu bakanlık özürlü mal üreten firmaları açıklıyor ya, kimin haberi oluyor. Tüketici derneklerinin piyasada ürün kalitesini denetleyen bir rolü de olur. Bir telefon mesajı ile 20 milyon üye özürlü markayı öğrenir. Markaları bir korku salar mı acaba? Hani fiyat artırmayan ama paketin içindeki ürün gramajını düşürenleri... Ya da personelini yasal çalışma saatlerini aşan ve kötü şartlarda çalıştıran marketleri boykota kalkarsa bu dernekler neler olur acaba? Daha da ilerisi var... Tüketici derneklerinin üye sayısı 50 milyon olursa ne olur? Onu da patronlar düşünsün...
DARON ACEMOĞLU VE SIMON JOHNSON'DAN YENİ BİR KİTAPDARON ACEMOĞLU VE SIMON JOHNSONDARON ACEMOĞLU VE SIMON JOHNSON'DAN YENİ BİR KİTAP Güç ve İlerleme Bu müthiş 560 sayfalık kitabın bize en ciddi önermesi "teknoloji eşittir ilerleme" denklemini çöpe atması... Hayatımızın orta çağdaki feodal serflerinkinden çok daha zengin ve rahat olmasını elbette teknolojik gelişmelere borçluyuz. Batı toplumlarındaki yoksullar bile bugün üç yüzyıl öncesine göre çok daha yüksek yaşam standartlarına sahip ve daha sağlıklı, daha uzun yaşıyorlar. Ancak Acemoğlu ve Johnson'a göre, son 1000 yıllık insani gelişme araştırması şunu gösteriyor: "Geçmişin geniş tabanlı refahı, teknolojik ilerlemenin herhangi bir otomatik, garantili kazanımının sonucu değildi... Bugün dünyadaki çoğu insan daha iyi durumda. atalarımızdan daha uzak çünkü daha önceki sanayi toplumlarındaki vatandaşlar ve işçiler örgütlendiler, teknoloji ve çalışma koşulları hakkında seçkinlerin egemen olduğu seçimlere meydan okudular ve teknik gelişmelerden elde edilen kazançları daha adil bir şekilde paylaşmanın yollarını zorladılar.” Bin yıllık tarih ve çağdaş kanıtlar bir şeyi açıklığa kavuşturuyor. İlerleme, teknoloji konusunda yaptığımız seçimlere bağlıdır. Üretimi ve iletişimi organize etmenin yeni yolları, ya bir elitin dar çıkarlarına hizmet edebilir ya da yaygın refahın temeli haline gelebilir. Avrupa Orta Çağı boyunca tarımdaki teknolojik gelişmelerin yarattığı zenginlik, soylular tarafından ele geçirildi ve köylüler açlığın eşiğindeyken büyük katedraller inşa etmek için kullanıldı. İngiltere'deki sanayileşmenin ilk yüz yılı, çalışan insanlar için durgun bir gelir sağladı. Ve bugün dünyanın her yerinde, dijital teknolojiler ve yapay zeka, aşırı otomasyon, büyük veri toplama ve müdahaleci gözetim yoluyla işleri ve demokrasiyi baltalıyor. Bu şekilde olmak zorunda değil. Güç ve İlerleme, teknolojinin yolunun bir zamanlar kontrol altına alındığını ve tekrar kontrol altına alınabileceğini gösteriyor. Son yarım yüzyıldaki muazzam bilgi işlem ilerlemeleri, güçlendirici ve demokratikleştirici araçlar haline gelebilir, ancak tüm önemli kararlar birkaç kibirli teknoloji liderinin elinde kalırsa bu mümkün değildir. Modern bir ilerici hareket tarafından yapılması gereken üç şey vardır. Birincisi, teknoloji eşittir ilerleme anlatısına meydan okunmalı ve ne olduğu teşhir edilmelidir. İkincisi, kritik olarak sivil toplum kuruluşlarını, aktivistleri ve sendikaların çağdaş versiyonlarını içermesi gereken dengeleyici güçleri geliştirme ve destekleme ihtiyacıdır. Ve son olarak, ilerici, teknik olarak bilgilendirilmiş politikalara ve dijital teknolojinin yalnızca kârdan ziyade insan gelişimi için nasıl yeniden tasarlanabileceğine dair istikrarlı bir fikir akışı sağlayabilen düşünce kuruluşlarının ve diğer kurumların teşvik edilmesine ihtiyaç vardır. Acemoğlu ve Johnson, çığır açıcı ekonomik teorileri ve daha iyi bir toplum için manifestolarıyla, nasıl yenilik yaptığımızı ve teknolojik gelişmelerden gerçekten kimlerin yararlandığını yeniden şekillendirmek için gereken vizyonu sağlıyor. Kitabın İngilizcesi şu anda satışta, Türkçesi ise çok yakında Doğan Egmont tarafından yayınlanacak.
KÜRESEL EKONOMİKÜRESEL EKONOMİKüresel ekonomide toparlanma 2024 ortalarında başlayabilir Allianz Trade’in, 2023 Yaz Ekonomik Görünüm Raporu yayınlandı. Rapora göre, küresel ekonomide, sıkılaştırıcı para politikalarının etkisinin henüz tam olarak hissedilmemesi ve devam eden enerji krizi nedeniyle toparlanma ancak 2024 ortasında başlayacak. Ticari alacak sigortasında dünya lideri olan Allianz Trade, 2023 Yaz Ekonomik Görünüm Raporu’nu yayınladı. Raporda enerji krizinin etkilerinden henüz tam olarak kurtulamayan küresel ekonominin, sıkılaştırıcı para politikalarının etkisini de henüz tam olarak hissetmediği vurgulandı. Raporda ayrıca, para politikasındaki sıkılaşmanın, ekonomik faaliyet ve istihdam üzerindeki kümülatif etkisinin devam etmesiyle 2023 ve2024’te ılımlı bir küresel büyüme beklendiğine değinildi. Bazı güçlü ekonomiler için büyüme tahminlerini bir miktar daha yükselttiklerine raporda yer veren Allianz Trade global ekonomistleri; ABD ve Euro Bölgesi’nin 2023 yılında yumuşak bir iniş yaşayacağı ve ardından 2024 yılında hafif bir toparlanma sergileyeceğini belirtiyorlar. Küresel büyümenin büyük ihtimalle 2023 yılında yüzde 2,5’e gerileyeceği ve 2024 yılında ise yüzde 2,3’te kalacağı da verilen bilgiler arasında. Ayrıca rapora göre gelişmiş ve gelişmekte olan ülkeler arasında büyüme bakımından önemli farklılıklar olacak. Gelişmiş ekonomilerin 2023 ve 2024 yıllarında negatif büyümeden kaçınabilme şansı daha yüksek. Toparlanma 2024 ortasında hissedilebilir Raporda yer alan verilere göre küresel ticaret, 2022 yılının son çeyreğindeki yüzde 2’lik düşüşün ardından yılın ilk çeyreğinde de azalmaya devam etti. Ancak ilk yarıdaki durgunluğun ardından yılın ikinci yarısında, şirketlerin yeniden stok yaratmasıyla tetiklenen ılımlı bir toparlanma bekleniyor. Rapora göre nominal bazda; emtia fiyatlarının düşmesi, küresel nakliye ücretlerinin ve diğer birçok girdi fiyatlarının azalmasıyla enflasyonist baskıların azalması ve küresel ticaretin nominal değer olarak yüzde 2,1’lik bir düşüş sergilemesi bekleniyor. Zorlu küresel ekonomik görünüm nedeniyle bazı büyük ekonomilerin bu yılın başlarında resesyona girdiğine de dikkat çekilen raporda; küresel GSYH büyümesinin 2023-2024 yıllarında sırasıyla ortalama yüzde 2,5 ve yüzde 2,3 olacağı tahminler arasında. ABD ve Euro Bölgesi’nin ılımlı 2023-2024 büyüme senaryolarını ise sıkılaştırılmış para politikasının yaratacağı etkilerin şekillendireceği, imalat sektöründe ve küresel ticarette yaşanan resesyonların 2023 yılının ilk çeyreğinde Almanya, Singapur, Tayvan gibi birçok ekonomiyi de teknik resesyona sürüklediği belirtiliyor. Enerji verimliliğine sahip şirketler kazanacak Bununla birlikte 2023-2024 yılının kazananlarının enerji verimliliğine sahip şirketler olacağına dikkat çekilen raporda, bu alana sahip çıkamayan bazı şirketlerin ise pazarı terk edecekleri öngörüsü bulunuyor. Türkiye’ye de değinilen raporda, ülkede Mart 2024’te gerçekleşecek yerel seçimlerin kritik olduğu belirtiliyor. Allianz Trade Yaz Ekonomik Görünüm Raporu’nda dikkat çekilen hisse senedi piyasalarının ise; belirsiz ekonomik koşullara meydan okuduğu değerlendirmesi yapılıyor. Birinci çeyrek kazançlarının beklenenden daha iyi gelmesi, ABD’de resesyona ilişkin aşağı yönlü risklerin azalması ve olumlu siyasi haber akışı sayesinde, piyasaların yılbaşından bu yana analist tahminlerini de aşan olumlu performans sergilediğine yer veriliyor. Ancak bu performansın, cansız büyüme ve enflasyonda normalleşmenin gecikme ihtimali, kısa vadeli faizlerin beklenenden daha uzun süre yüksek seyretmesi gibi risklerle karşı karşıya olduğunun da altı çiziliyor. Raporun detaylarına ulaşmak için: https://www.allianz-trade.com/tr_TR/ekonomik-arastirmalar/ekonomik-gorunum-raporlari/2023-yaz-ekonomik-gorunumu.html
LOZAN KONFERANSI HİKAYELERİLOZAN KONFERANSI HİKAYELERİLozan Konferansı sırasında İnönü ve Lord Curzon 20 Kasım 1922 günü başlayan Lozan Konferansı Lord Curzon ve İsmet İnönü arasında çetin çekişmelere sahne oldu. Şimdi muharebe meydanlarındaki zaferlerine Lozan'da masa başında kazandığı zaferi İsmet İnönü'nün hatıralarından derlediğimiz pasajlarda kendi anlatımıyla size sunuyoruz.
LK99LK99SÜPER İLETKEN LK99 DÜNYAYI YERİNDEN OYNATACAK MI? Geçtiğimiz ay Cornell Üniversitesi'nin yayınladığı bir makalede 21. yüzyılın en önemli bilimsel gelişmelerden biri yer aldı. Sukbae Lee, Ji-Hoon Kim, Young-Wan Kwon isimli Güney Koreli üç bilim insanı, oda sıcaklığında ve normal basınçta elektriği kusursuz ileten bir malzemeyi geliştirdiklerini duyuruyordu. Geliştirilen birçok süperiletken malzemelerden biri olan LK-99'u bu kadar önemli yapan unsurlar ise, diğerlerinden farklı olarak çok düşük sıcaklıkların aksine oda sıcaklığında, yani günlük hayatta da çalışabilir olmasıydı. Süper iletken materyaller, elektrik direncini sıfıra yakın seviyelere düşüren ve akıllı cihazlardan enerji iletimine kadar birçok alanda devrim yaratacak potansiyele sahip. Süper iletken teknolojisi, geleceğin enerji verimliliği, ulaşım, tıp, bilgi işlem ve daha birçok sektöründe köklü değişiklikler getirebilir. Ancak konu henüz netlik kazanmış değil. Bilim insanları: "Süper iletkenlik bulgusu yok" Dünyanın dört bir yanındaki araştırmacılar, LK-99 adlı malzemenin oda sıcaklığında ve ortam atmosfer basıncında süper iletken özelliklere sahip olduğunu iddia eden Seul'deki Kuantum Enerjisi Araştırma Merkezi'nden elde edilen bulguları yeniden değerlendirmekle meşgul. Maryland Üniversitesi'nde bulunan Yoğun Madde Merkezi (CMTC), yeni sentezlenen LK-99 malzemesindeki süper iletkenlik iddialarını çürüten ilk kuruluş oldu. Hindistan Ulusal Fizik Laboratuvarı'ndaki araştırmacılar tarafından yapılan çalışmalardan birinde de LK-99'un örnek kopyalarının süperiletkenlik göstermediği, sadece diyamanyetizma gösterdiği tespit edildi.
SOSYAL GİRİŞİM: OYUN ATLASISOSYAL GİRİŞİM: OYUN ATLASIKAYBOLMAYA YÜZ TUTMUŞ GELENEKSEL VE ANTİK OYUNLARI CANLANDIRAN SOSYAL GİRİŞİM: OYUN ATLASI Sabancı Vakfı 14. Sezon Fark Yaratanı Gökçen Göksel, ‘Oyun Atlası’ isimli sosyal girişimiyle kültürel mirasımızı geleneksel ve antik oyunlarla nesilden nesile aktarıyor. Oyuna ilgi duyan herkesin hayatında fark yaratan Göksel, oyun yoluyla kültürel mirasın aktarılmasını imkân tanıyor, kaybolmaya yüz tutan geleneksel ve antik oyunları tekrar canlandırıyor. Sabancı Vakfı Fark Yaratanlar Programı’nın 14. Sezonunda Fark Yaratan seçilen Gökçen Göksel, 2018 yılında hayata geçirdiği Oyun Atlası isimli sosyal girişimi ile kültürel mirasın oyun yoluyla aktarılmasını ve kaybolmaya yüz tutan geleneksel ve antik oyunları tekrar canlandırmayı hedefliyor. Göksel, Oyun Atlası’nı “Oyunu merkezine alan, ortak hafızamıza, oyun geleneklerimize, bu topraklarda hayat bulan oyun kültürüne sahip çıkan, tarihin solgun sayfalarından çıkarıp hayat veren, tanık olan, dahil olan, yol açan, anlatan, herkesin hikayesi” olarak tanımlıyor. Gökçen Göksel; bugüne kadar Oyun Atlası ile çocuklar, gençler ve yetişkinlerle gerçekleştirdiği atölye çalışmalarında hafıza, oyun, kültür kavramlarını bin beş yüze yakın kişiye tanıtmayı başardı. Geleneksel ve antik oyunları modern dünyayla tanıştırıyor Adanalı bir ailenin çocuğu olarak İstanbul’da dünyaya gelen Gökçen Göksel’in, her yaz ailesiyle çıktığı uzun yolculuklar; kültür ve oyun alanında çalışmasına ilham oldu. Her bölgenin kendine has oyunlarını bu uzun yolculuklarda keşfetmeye başlayan Gökçen, gittikleri her şehirde müzeleri ve antik kentleri de ziyaret ederek en büyük tutkusunun yeni yerler keşfetmek olduğunu fark etti. Ortaokulda hayatını çeşitli şehirleri gezerek sürdürmek istediğini fark eden Gökçen, bu alanda eğitim almaya karar verdi ve lise ve üniversitede Seyahat ve Tur İşletmeciliği Bölümü’nde okudu. Eğitim hayatı boyunca gittiği her antik kent ve müzede eski oyunların izine rastlamaya başladı. İnsanların gezerken yanından geçip gittikleri taşlara oyulmuş oyunların daha çok insan tarafından fark edilmesi için çalışmalarına başladı. İlk olarak detaylı bir arşiv taramasıyla geleneksel ve antik oyunları derleyen Gökçen, 2018 yılında Oyun Atlası isimli sosyal girişimini kurdu. Bu girişim ile oyun yoluyla kültürel mirasın aktarılmasını ve kaybolmaya yüz tutan geleneksel ve antik oyunları tekrar canlandırmayı hedefliyor. Ayrıca antik oyunları sürdürülebilir malzemelerle üretiyor hem de atölyelerle geleneksel oyunlara dair bilgilerin aktarılmasını sağlıyor. Gökçen Göksel’in oyun yoluyla kadim medeniyetlerin izini gelecek nesillere aktardığını ve yüzlerce kişiye ulaştırdığını vurgulayan Sabancı Vakfı Genel Müdürü Nevgül Bilsel Safkan, “Yüzyıllar boyunca birçok kadim kültüre ev sahipliği yapan Anadolu coğrafyamız birbirinden önemli eserlerin yanı sıra devasa bir kültür mirası barındırıyor. Bir kısmı gün yüzüne çıkan bu tarihi mirasın bir kısmı ise hala bu topraklarda açığa çıkmayı bekliyor. Anadolu’nun tarihi zenginliklerini her yaştan insana oyun yoluyla aktarmayı amaçlayan ‘Oyun Atlası’ sosyal girişimiyle Sabancı Vakfı Fark Yaratanı seçilen Gökçen Göksel, bu girişimiyle kültürel mirasımızın nesilden nesile aktarılmasına fırsat sunarken, kaybolmaya yüz tutan geleneksel ve antik oyunları tekrar canlandırarak tarihi bir farkındalık ve bilinç uyandırıyor. Oyun Atlası ile bugüne kadar çocuklar, gençler ve yetişkinlerle gerçekleştirdiği atölye çalışmaları başta olmak üzere hafıza, oyun, kültür kavramlarını bin beş yüze yakın kişiye tanıtmayı başaran Gökçen Göksel’i tebrik ediyorum. Sabancı Vakfı olarak, kültürel mirasımızı hepimize ve gelecek nesillere aktaran bu sosyal girişime destek vermekten ötürü büyük bir gurur ve mutluluk duyuyoruz.” dedi.
LANSİNOH PROJELANSİNOH PROJELansinoh'tan anlamlı proje Annelerin yakından tanıdığı, anne bebek ürünleri kategorisinin öncü markalarından Lansinoh'un Ege Serbest Bölgede bulunan fabrikasında personel tarafından tüketilen su ve benzeri ürünlerin şişelerinden toplanan kapaklar bir engelliye umut olmak amacıyla biriktirildi. Çok kısa bir süre zarfında 15 kilo mavi kapak toplamayı başaran Lansinoh firması attığı bu adım ile diğer fabrika ve işletmelere de örnek olma yolunda. Lansinoh Tedarik Zinciri Direktörü Dilşad Gülay Karadağ’ın koordine ettiği operasyon toplumsal duyarlılık ve yardımlaşmayı teşvik etme açısından da örnek teşkil ediyor.
DEV KÜTÜPHANEDEV KÜTÜPHANEMenemen’e dev kütüphane! Menemen Belediyesi, bölgenin en büyük kütüphanesi için sahaya indi. Menemen Belediye Başkanı Aydın Pehlivan, inşaat alanında özellikli bir yaşam alanı planladıklarını belirterek, Cumhuriyetimizin 100’üncü yılında “Hayatta en hakiki mürşit ilimdir” diyen Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün izinde 8 bin 500 metrekarelik alanda doğa dostu kütüphanemizin yapımına Ulukent’te başladık. Enerjisini güneş panellerinden karşılayan ve ‘engelsiz’ olarak planlanan kütüphane, atölyeleri, oyun alanları ve kafeteryası ile modern bir yaşam kompleksi olacak. Bölgede örnek bir projeyi Menemen’e kazandırmanın mutluluğu içerisindeyiz. Bölgemize, İzmir’e ve kıymetli hemşerilerimize hayırlı olsun” dedi. DOĞA DOSTU KÜTÜPHANE Ülkenin ve insanlığın gelişimi için ilmin önemine dikkat çeken Pehlivan, “Kütüphane tüm yaş gruplarına hitap edecek. Yeraltı otoparkı, bodrum, zemin ve artı 3 kattan, çift kule olarak inşa edilecek olan binamızın çatısında da ihtiyacı olan enerjiyi sağlayacak güneş enerji panelleri olacak. Yenilenebilir enerjiyi kullanarak tüm bölgeye örnek olacak binamızda, doğayı korumanın önemini vurgulamak için de inşaat alanında yer alan ağacımızı da projemizin içine dâhil ettik. Kütüphane yerleşkemizi ağacımızın etrafına inşa ederek bina içinde muhafaza edeceğimiz ağacımızın yeni nesillerin büyümesine ve yetişmesine tanık olarak doğanın önemini vurgulamasını da sağlamış olacağız” dedi.
KÜÇÜKKÖY KENT MÜZESİ KÜÇÜKKÖY KENT MÜZESİ KÜÇÜKKÖY KENT MÜZESİ YENİ YÜZÜYLE ZİYARETÇİLERİNİ BEKLİYOR… Ayvalık’ta, Küçükköy Kent Müzesi, bölgenin kültürel zenginliklerini sergileyen önemli bir merkez olarak biliniyor ve bu özelliğiyle öne çıkıyor. Ayvalık Belediyesi'nin destekleriyle ayakta kalmaya devam eden müze tepeden tırnağa elden geçirildi ve yeni yüzüyle ziyarete açıldı. Küçükköy Kent Müzesi, ziyaretçilerine tarihi bir yolculuk sunuyor. Ayvalık Belediye Başkanı Mesut Ergin, Küçükköy Kent Müzesi’nin, köyün zengin tarihine ve Balkan kültürüne odaklanarak bölgenin geçmişini bugüne taşıdığını söylüyor. Başkan Ergin; “2009 – 2014 yılları arası Küçükköy Belediye Başkanlığı dönemimde hayata geçirdiğimiz, Küçükköy Kent Müzesi’nde göç etmenin farklı renklerini yansıtmaya çalıştık. Ve müzemiz Tarihi Kentler Birliği tarafından düzenlenen Müze Özendirme Yarışması'nda Yaşam Kültürü Müzeleri kategorisinde ödül aldı. Açık hava müzesi olan Ayvalık’ımızı müzeler kenti yapmak için çalışmalarımıza aralıksız devam ediyoruz” dedi. Kendine özgü tarihi dokusu ve zarif mimarisiyle dikkat çeken müzenin, tarih severleri büyülü bir atmosferde ağırladığına değinen Başkan Ergin, “Müzemizin koleksiyonunda resim, heykel, seramik gibi çeşitli sanat dallarından ürünler bulunuyor. Ziyaretçiler, Küçükköy Kent Müzesi'nde bölgenin tarihini keşfederek geçmişle günümüzü bir arada deneyimleme şansı buluyor. Ayvalık'ın kültürel hazinesi olarak nitelendirdiğimiz müzemiz, zengin içeriğiyle ziyaretçilerini bekliyor” dedi. Başkan Ergin, müze ziyaretçilerinin kentten ayrıldıktan sonra mutlaka gezilip görülmesi gereken yerler arasında Küçükköy Kent Müzesi’ni önereceklerini belirterek şunları söyledi: “Kapıdan girip, müzeden çıkana kadar tarihini, geçmişini, dününü ve bugünü hem fotoğraflarla hem de o günlerden kalan otantik eşyalar ile seyredip, o yıllara gidip gelecek ziyaretçiler. Savaşlar, göçler, kayıplar, düşman işgali, barış dönemi, geriye göç. Müzeyi
TİRE ORGANİZE SANAYİ BÖLGESİNDE KADIN GÜCÜTİRE ORGANİZE SANAYİ BÖLGESİNDE KADIN GÜCÜTire Organize Sanayi Bölgesi'nde kadın gücü Tire Organize Sanayi Bölgesi (TOSBİ), kadın sanayicilerle büyüyor. Tireli kadın sanayiciler, inovasyon ve çözüm odaklı yaklaşımlarıyla hem TOSBİ hem de Türkiye için sürdürülebilir bir gelecek inşa ediyor. Kendi alanlarının lideri 13 şirket ortağı ve üst düzey yöneticisi iş kadını, Ateş Ticaret Ortağı Aylin Ateş’in davetiyle Çırağan Deluxe Botanik Park’ta düzenlenen akşam yemeğinde bir araya geldi. Türkiye’nin gelişmesi için her alanda daha çok kadına ihtiyaç olduğunu belirterek, Tire’nin bu anlamda Türkiye için çok güzel bir örnek olduğunu vurguladı. Kadın sanayiciler, TOSBİ’de kadın istihdamına önem verdiklerini ve güç birliği ile kadın istihdamını artırmak için ellerinden geleni yapacaklarını söyledi. TOSBİ Başkan Yardımcısı Gülçin Güloğlu Uğuz, kadın sanayicilerin teknoloji kullanımındaki yetkinlikleri, inovasyon ve toplumsal faydanın önemli bir itici gücü haline geldiğini belirterek “Dünya’da ve ülkemizde toplumlarda cinsiyet eşitliği sağlandığı zaman başarının da ardı ardına geldiğini görüyoruz. Ülke ekonomisine can damarı olan sanayi kuruluşlarında da durum aynı” dedi. Güloğlu Uğuz “Ön yargılarımızı kaldırıp, imkanlarımızı ortak amaçlar doğrultusunda kullandığımız zaman, ülkesi için çalışan ve üreten insanların iş hayatındaki başarılarının gelecek nesiller için de yol gösterici olduğunun bilincindeyiz. Bu doğrultuda durmadan projeler üretiyor, sanayide kadın istihdamını ve kadın gücünü artırmak için çok çalışıyoruz” diye konuştu.
CENK GİRGİNOLCENK GİRGİNOLCenk Girginol'dan kahvenin hikayesi Kahvenin dayanılmaz hafifliği… Bazen sosyalleşmek bazen dinlenmek bazen dinç kalmak çoğu zaman lezzetli bir tat almak için davetkar kokusunu içimize çekip yudumladığımız kahve… Aynı zamanda gastronomik bir değer… Derya deniz bir konu olan kahve hakkında merak ettiklerimizi, her yönü ile ülkemizdeki en yetkin isimlerden Cenk Girginol ile giderdik.
YENİDEN KÖKLER DİZİSİ ÇIRPICI AİLESİYENİDEN KÖKLER DİZİSİ ÇIRPICI AİLESİÇırpıcı Çayırı’nın eski ev sahipleri Çırpıcılar İstanbul'da kuyumcu işçilerinin neredeyse tümünün Ermeni olduğu yıllar... Mehmet Efendi dönemin en tanınmış kuyumcularından. O ilk ilmeği atıyor, sonraki kuşaklar örüyor. Ve 141 yıllık bir öykü yazılıyor bugüne. Çırpıcı Kuyumculuk bugün hâlâ tarihiyle övünüyor. Zeki Çırpıcı ise bayrağı çocuklarına vermiş olmanın gururuyla, maziye dönüyor... "Dedemin en büyük antikacı kuyumculardan biri olduğunu, bizzat dedemden mal alıp satan kişilerden işittim. İstanbul'da sağ kalan ağızlardan hâlâ bu sözleri duyarım." Mehmet Efendi, imalatçı esnaflardan. Yanındaki kuyumcu işçilerinin hepsi de Ermeni. "Onlar da yanlarında Türk çocuklarını yetiştirmezlerdi. Bu zanaat kendi tekellerinde kalsın diye tabii" diyen Çırpıcı, şimdilerde durumun değiştiğini söylüyor: "Öyle ki işçiliğin en iyi olduğu ülkelerden biri olan İtalya'ya gittiğinizde bile orada hâlâ Türkiye'den gitme Ermenilerle karşılaşırsınız. Ama şimdi azaldıkları için Türk çocuklarını yetiştiriyorlar." Mehmet Efendi sene 1900'de vefat edince, oğlu Yahya Bey ailesiyle beraber İzmir'e geliyor ve Kemeraltı'ndaki kuyumcular çarşısında ilk dükkanını açıyor. Zeki Bey'in söylediğine göre, boynuz kulağı geçer misali, o da İzmir'de iyi kuyumcu olarak nam salıyor. "Babam ve amcam pırlanta, elmas ve yakut gibi kıymetli taşları en iyi anlayan esnaf olarak bilinirdi." “Amcam Çırpıcı Çayırı'nı geri almak için uğraşmıştı” O zaman Kemeraltı'nın bu altın çarşısı da en gözde devrinde. "Ağırlıklı olarak kuyumculuk emteası satan esnaf vardı. Yüzde 20-25 oranında da imalatçı esnaf. Babam imalatçıydı. Satış yerimiz İzmir'de ama atölyelerimiz İstanbul'daydı. Şimdi de öyle" diyen Çırpıcı, İzmir öyküsüne geçmeden önce İstanbul'da bıraktıkları en önemli aile mirasından bahsediyor. Yani soyadlarını borçlu oldukları Çırpıcı Çayırı'ndan. Zeki Bey'in zamanında kendilerine ait olduğunu söylediği yer, tarihi çok eskilere giden ünlü bir mesire yeri. Bizans döneminde başlıyor mazisi, 1945'lere uzanıyor. Ortasından geçen deresi ve o dere üzerindeki köprüleriyle konuklarını cezbeden çayırlık, Bizans İmparatoru I. Leo döneminde buradaki su kaynağının üzerine Meryem Ana'ya adanan bir ayazma inşa edilmesiyle kutsal bir ziyaret yeri haline geliyor. Çırpıcı Çayırı, sanayi tesislerinin işgali sonrası eski görümünü kaybetse de, hâlâ ilgi odağı. Zeki Bey ise, "Soyadımızın Çırpıcı Çayırı'ndan geldiği hemen hemen kesin. Tüm akrabalar aynı kanıda. Ama böylesi bir yerden vazgeçilmiş" diyor: "Çırpıcı Çayırı vakfedilmiş ki, geriye alınamamış. Rahmetli amcam bir dönem burayı geri almak için çok çaba sarf etti. Elbette imkansızdı."
SUNA KANSUNA KANÜNLÜ SANAT ELÇİMİZİ KAYBETTİK Suna Kan Suna Kan, 1936 yılında Adana’da doğdu. Babası, Cumhurbaşkanlığı Senfoni Orkestrası viyola sanatçısı Nuri Kan’dır. Beş yaşındayken babasından keman öğrenmeye başlayan Kan, daha sonra aile dostları Hulusi Karsel’den keman dersleri aldı. Ankara Devlet Konservatuvarı sınavlarını kazandı. Bu okulda Avusturyalı eğitimci Walter Gerhardt ile başladığı temel keman öğrenimini İzzet Nezih Albayrak ve Gilbert Back ile sürdürdü; son olarak Liko Amar ile çağdaş müzik eserleri çalıştı. İlk resitalini 18 Nisan 1946'da Ankara Devlet Konservatuvarı konser salonunda veren Suna Kan, Mozart'ın 5. Keman Konçertosunu seslendirdiği bu resital nedeniyle “Harika Çocuk” olarak anıldı ve eğitimine Avrupa’da devam etmesi gerekliliği gündeme geldi. 1948’de isme-özel olarak çıkarılan “İdil Biret ve Suna Kan’ın yabancı memleketlere müzik tahsiline gönderilmesine dair kanun” (Harika Çocuk Yasası) ile yurt dışında öğrenim görmek için devlet bursu aldı. Yasanın çıkmasından bir süre sonra ailesiyle birlikte önce Roma’ya gitti; birlikte çalışacağı eğitimcinin hayatını kaybettiğini öğrenince Paris Konservatuvarı’na gönderildi. Paris’te Gabriel Bouillon ile çalışan Suna Kan, 1952 yılında konservatuvarı birincilikle bitirdi. Okulu bitirdikten sonra da Gabriel Bouillon ile repertuvar çalışmalarına devam etti ve uluslararası yarışmalara katıldı. Viotti Yarışması birincilik ödülünü (1955), Münih Yarışması İkincilik ödülünü (1956), Long-Thibaud Yarışması Paris Kenti ödülünü (1957) kazandı. 1957’de Türkiye'ye döndü ve Cumhurbaşkanlığı Senfoni Orkestrası solist sanatçılığına atandı. 1960 yılında müzisyen ve müzik eleştirmeni Faruk Güvenç ile evlendi. 1960 yılında Türkiye'nin ilk konser piyanisti Ferhunde Erkin'le kurduğu keman-piyano ikilisi ile Türkiye'nin pek çok yerinde oda müziği konserleri ve resitaller verdi. İkili yurt dışında da çeşitli merkezlerde resitaller verdi. Daha sonra Almanya'da öğrenimini tamamlamış Gülay Uğurata ile bir ikili oluşturdu. Tam 29 yıl birlikte çaldılar. Suna Kan, 1970'li yılların başında orkestra şefi Gürer Aykal ve eşi Faruk Güvenç ile Ankara Oda Orkestrası'nın kuruluşunda yer aldı. Orkestra, yurt dışında yüzün üzerinde konser verdi; çeşitli plaklar yaptı. Sanatçı, 1977-1986 arasında Ankara Oda Orkestrası'nda başkemancı ve solist sanatçı olarak yer aldı. Geniş bir repertuvarı olan Kan, Türkiyeli bestecilerinin keman için ürettikleri repertuvarın önde gelen yorumcularından birisidir. Necil Kazım Akses'in Keman Konçertosu'nun ilk çalınışını gerçekleştiren sanatçı, sık sık yorumladığı Ulvi Cemal Erkin'in Keman Konçertosu'nun en iyi yorumcularından biri kabul edilir. Ahmet Adnan Saygun'un Keman Konçertosu'nu da birçok kez icra etti. 1971'de Devlet Sanatçısı unvanına layık görüldü. Türkiye'nin ilk kültür bakanı olan Talât Sait Halman'ın Cumhurbaşkanlığı Konser Salonu'nda düzenlemek istediği Itri konserine karşı çıkmış, hatta Başbakan Nihat Erim'e mektup göndererek 'alaturka müzik o salonda icra edilirse devlet sanatçısı unvanımı geri iade ederim' dedi. Talât Sait Halman'ın bütün çabalarını geri çevirerek Itri konserinin iptal edilmesine neden oldu, bu olay sonucunda Talât Sait Halman Kültür Bakanlığı görevinden istifa etti. 1988 yılında diplomat Halit Güvener ile evlendi ve sefire olarak Macaristan’da bulundu. Sanatçı, 1996 yılında Sevda - Cenap And Müzik Vakfı Onur Altın Madalyası ile ödüllendirildi. 1997 yılında Müşerref Hekimoğlu'nun yazdığı "Suna Kan: Öz Şarkısını Duyuran Keman" adlı kitap Sevda - Cenap And Müzik Vakfı tarafından yayınlandı.
SAMOS'TA SAKİN BİR TATİLSAMOSSamos'ta sessiz sakin bir tatil Herkesin tatil beklentisi farklı, kimi doğayı doyasıya yaşamak için yaylaları keşfe zaman ayırırken, deniz, kum ve güneşçiler kıyıları mesken tutuyor. Eğlence mekanlarının, barların çoğunlukta olduğu, hareketli bölgeler de bir diğer tercih sebebi... Lezzetçileri unutmamak lazım. Bazıları için tatile çıkmadan önce gidilecek yerdeki restoranların menülerini incelemek, mekan hakkında yapılan yorumlara göz atmak birinci görev olabiliyor. Biz Samos Adası'nda sakin bir tatil tercih edenler için yerel Yunanlı turistlerin rağbet ettikleri bir bölgesi: Campos'u öneriyoruz size...