TEMMUZAGUSTOS2023 Avram Ventura
İyimser olmak için
İyimser insanlar giderek azalıyor mu? Bu sıradan bir soru gibi görünse de, aslında izlemekte olduğum, içinde yer aldığım bir ortamın onaylanma isteğini taşıyor. Son yıllarda artan sosyal ve ekonomik sorunlar, hiç sormaya bile gerek olmaksızın, sanki birçok insanın yüzünde satır satır okunuyor. Bir başka deyişle hüzün, hayal kırıklığı, umutsuzluk ya da gelecek kaygısıyla kurgulanmış öykülerin, bu yüzlerden yansıdığını söyleyebilirim. Bu ortam içinde bulunan diğer insanların da, bulaşıcı bir karamsarlığa kapılmalarını olağan karşılıyorum. Elbette ki hiç birimiz eşit koşullarda yaşantımızı sürdürmüyoruz. Sosyal konumumuz, gelirimiz, ilişkilerimiz bizi mutlaka farklı düşünmeye, yaşamaya yönlendiriyor. Hangi uçta ya da ara bir konumda istersek yer almış olalım, diğer insanlardan kendimizi soyutlayamıyoruz. Başkalarını derinden etkileyen sosyal, siyasal ya da ekonomik olaylar, dolaylı da olsa bir şekilde bizi de etkisi altına alıyor. Albert Schweitzer, iyimseri her yerde yeşil ışık gören bir insan olarak tanımlar; oysa karamsarın trafik lambasının yalnızca kırmızı ışığını gördüğünü söyler. Sonra da akıllı kişinin, renk körü olduğunu ekleyerek sözlerini noktalar. Kimi insanlar yapıları gereği bu iki duygudan birinin etkisi altında kalıyor. Oysaki çevremizde gelişen olaylar ve olumsuz düşüncelerimiz nedeniyle, kötümser eğilimimizin daha ağır bastığını görebiliyoruz. Kimin söylediğini unuttum, ama sözlerini unutmuyorum: Kötümser her fırsatta bir güçlük görüyor, iyimserse her güçlükte bir fırsat! Zaman zaman kötümserliğin etkisi altında kalsalar da, sanatçıların, kâşiflerin, yazarların kısacası tüm yaratıcıların iyimser insanlar olmaları gerektiğini düşünüyorum. Amaçlarına ulaşmak için harcadıkları zamanı, gösterdikleri sabrı göz önüne aldığımızda, umutla çalışmalarını sürdüren bu insanlar, kötümser olmaları durumunda, eser veremez, buluş yapamaz, ilerleyemezler. Bunu ister umut, ister tutku, isterse iyimserlik olarak nitelendirelim, önemli olan başarıya ulaşmış olmalarıdır. Biraz da espri olsun: Bir iyimsere göre, bu dünya olası dünyaların en iyisidir. Bir kötümserse, gerçekten öyle olmasından korkar! Yeri geldiğinde anlattığım bir öyküyü paylaşmak istiyorum: Engin denizdeki bir küçük dalga, mutlu bir şekilde güneşin ve rüzgârın keyfini çıkarmaktaymış. Bir ara kendinden önce karaya ulaşan diğer dalgalara ne olduğunu görüp dehşet içinde bağırmış: “Aman Tanrım, bu çok korkunç! Başıma neler gelebileceğini görüyorum.” Yanına gelen bir başka dalga, onun hüzünlü halini görüp sormuş: "Neyin var dostum?" Küçük dalga yanıtlamış: “Sonumuzun nasıl olacağını göremiyor musun? Hepimiz kıyıya çarpıp birer birer yok olacağız. Bu çok korkunç bir şey!” Diğer dalga gülümseyerek şöyle demiş: “Hayır, hiç anlamıyorsun! Sen küçük bir dalga değil, engin denizin bir parçasısın.” Her birimiz insanlık okyanusunun küçük birer dalgasıyız. Esen sert bir rüzgar denizin bir parçasını değil, elbette ki bütününü etkileyecektir. Bilgi ve deneyimlerimiz iyimserliğimizi bir yere kadar korusa da, içinde yer aldığımız ortamın etkisiyle kimi zaman duygularımıza yenik düşüyoruz. Öyle ki boş ya da dolu tarafı bir yana, önümüzde duran bardağı olsun görmekte zorlanıyoruz. Olumsuz örnekler vererek içinizi karartmak istemiyorum; ama birazcık düşünmenizi sağlayarak, şu sorunun yanıtını birlikte arayabiliriz: Çevremizi saran onca karamsarlık bulutları içinde, iyimser duygularımızı kışkırtmak için ne yapmalıyız?
E-DERGİ İzmir Life şimdi internette.
Tıklayın, okuyun...
Eylül/Ekim 2025 sayısında neler vardı göz atın!
AYIN MEKANLARI GÜL KEBAP

İşte istisna mekânlardan biridir Gül Kebap... Kuruluş tarihi 1949. Gül Kebap’ın özelliği sadece “iyi köfte” yapıyor olması değil. Gül Kebap yetmiş altı yıldır aynı yerde ve dördüncü kuşağın yönetiminde. “Sefer tası” misali üç katlı daracık mekânında müdavimlerinin vazgeçemediği adres. Hayranlık uyandıracak bir çaba değil midir bu? İşini, kalitesini koruyarak yapan tam bir aile işletmesi… Kurucu Mehmet Ali Gülgeze, Girit’in üçüncü büyük şehri Resmo’dan İzmir’e göçle gelmiş. Çanakkale’de savaşmış. Bayrağı, ikinci kuşak oğulları Mustafa ve Muhsin Gülgeze devralmış… Ardından torun Hüsnü Gülgeze. Ve bugün dördüncü kuşak Hüsnü’nün oğlu Burak Muhsin işin başında. “Bir Kemeraltı klasiği” olarak Gül Kebap, esnaf lokantası köfteciliğini ilk günden bugüne değişmeyen formül ve sunum geleneğiyle tavizsiz sürdürüyor.

FİLİBELİ HAN

Filibeli Han Eski İzmirlilerin hatıralarındaki Şükran Oteli, özenli bir yenileme süreci sonrasında sahiplerinin soyadını alan "Filibeli Han" Kemeraltı Çarşısı'nın yeni cazibe merkezi olarak hizmete açıldı. Günümüz ihtiyaçlarına uygun yiyecek içecek mekanlarının yer aldığı Filibeli Han'ın üst katı da keşke çeşitli el sanatları üretiminin yapıldığı atölyelere açılsa... Bizim dikkatimizden kaçmış olabilir ama binanın kısa bir tarihinin yabancı dilleri de kapsayacak şekilde bir köşede yer alması çok doğru olurdu diye düşünüyoruz.

BOŞNAKYA

Boşnakya Filibeli Han'ın yan sokağa açılan çıkışında sevimli olduğu kadar lezzetli ürünler sunan "Boşnakya" isimli bir mekan var. Kıymalı Boşnak böreği, peynirli, patatesli ve patlıcanlı börekler, yaprak sarma ve haşhaşlı börek gibi lezzetlerin ağız sulandırdığı mekanda demli bir çay veya reyhan şerbeti yanında poğaçalar ve harika tatlılar deneyebilirsiniz.Antakya'nın çıtır kabak ve kömbesi, bougatsa Selanik tatlısı, medovik Rus pastası, triliçe tatlıları sizi bekliyor. Cuma günleri menüye mantı da ekleniyor. Boşnakya'ya uğramayı ihmal etmeyin.