KASIMARALIK2025
BİR KOKU BİN UYARI
Bir koku, bin uyarı!
2025 sonunda gezegenin sağlık karnesi İzmir Körfezi’nden Okyanuslara: Dünya sular altında alarm veriyor
Çevre açısından 2025 yılı, iç açıcı haberlerle kapanmıyor. Türkiye’nin iki önemli deniz havzası İzmir Körfezi ve Marmara Denizi artık kendi ekolojik sınırlarını zorluyor. Körfez’de geçen yıl kirlilik nedeniyle ortaya çıkan kötü koku, bu yıl yeniden kenti sardı. Yağışların ardından denizin renginin kahverengiye dönmesi, oksijenin azaldığını ve ekosistemin alarm verdiğini gösteriyor.
Marmara’da durum daha da vahim. Denizin derinliklerinde yeniden müsilaj (deniz salyası) belirtileri gözleniyor. Artan sıcaklıklar ve kirlilik yükü, balık popülasyonlarını hızla azaltıyor. Uzmanlara göre Marmara, artık yarı ölü bir iç deniz konumuna doğru ilerliyor. Bu tablo, yalnızca Türkiye’nin değil, dünyanın genel çevre sağlığının da küçük bir yansıması niteliğinde. Çünkü 2025’te yayımlanan uluslararası raporlar, gezegenin tamamında ekolojik dengelerin tehlikeli biçimde bozulduğunu ortaya koyuyor.
Dokuz sınırdan yedisi aşıldı
Almanya merkezli Potsdam İklim Etkisi Araştırma Enstitüsü (PIK) tarafından açıklanan 2025 Gezegensel Sağlık Raporu, insanlığın artık dünyanın dokuz ekolojik sınırından yedisini aştığını belgeledi. Bu sınırlar, gezegenin “yaşanabilirlik eşiği” olarak kabul ediliyor. Ancak raporun en çarpıcı sonucu, okyanusların da artık bu sınırı geçememesi.
PIK verilerine göre okyanus asitlenmesi, ilk kez “kritik eşiği” aştı. Bu, deniz yaşamı için bir dönüm noktası anlamına geliyor. Bilim insanları, özellikle fosil yakıt kullanımı, ormansızlaşma ve endüstriyel kirliliğin bu sürecin başlıca nedenleri olduğunu belirtiyor.
Okyanuslar, yeryüzünün yüzde 71’ini kaplıyor ve iklimin dengesini sağlayan en önemli sistemlerden biri. Ancak Potsdam raporu, bu “gezegenin sessiz koruyucusunun” artık alarm verdiğini söylüyor. Sanayi devriminden bu yana okyanus yüzeyinin pH değeri 0,1 birim düştü, bu da asit oranında yüzde 30 ila yüzde 40 artış anlamına geliyor.
Soğuk su mercanları, tropik resifler ve Arktik deniz yaşamı büyük risk altında. Fosil yakıtlardan yayılan karbondioksit, deniz suyuna karıştığında karbonik aside dönüşüyor; bu da mercanlar, kabuklular ve planktonlar için hayati olan kalsiyum karbonat üretimini azaltıyor.
Bu zincirleme etki, midye, istiridye gibi canlıları doğrudan, somon ve balina gibi türleri dolaylı olarak etkiliyor. Sonuçta bu, insan gıda güvenliği ve kıyı ekonomileri için de büyük bir tehdit haline geliyor.
Türkiye’nin denizleri de aynı hikâyeyi anlatıyor
Ege’nin incisi İzmir Körfezi’nde yaşanan koku ve renk değişimi, Marmara’daki oksijensiz bölgeler ve Karadeniz’de artan balık ölümleri aslında küresel raporların sahadaki yansımaları.
Körfezde atık su arıtma sistemlerinin yetersizliği, kentleşme baskısı ve deniz suyundaki sıcaklık artışı birleşince, oksijen seviyesi hızla düşüyor. Marmara’da ise azot-fosfor kirliliği ve yoğun gemi trafiği, denizin kendini yenileme kapasitesini tüketiyor. Tüm bu veriler, “gezegenin sınırları” kavramının artık yalnızca bilimsel bir tartışma değil, gözle görülür bir gerçeklik olduğunu kanıtlıyor.