OCAKSUBAT2025
YER ALTINDAN GELEN ŞİFA
Yer altından gelen şifa Termal tedavi Türkiye’de termal tedavi ile şifa bulmak uzun bir tarihe sahip. Anadolu’da şifalı sulardan Hititler döneminden itibaren faydalanıldığı biliniyor. Tüm termal kaynaklar, yer altındaki suyun ısınarak toprağı itmesi ve topraktaki minerallerle birlikte yeryüzüne çıkmasıyla oluşuyor. Suyun termal olabilmesi için ise bin gramında en az bir gram mineral olması gerekiyor. Türkiye’nin çeşitli yerlerindeki kaynaklar, yer aldıkları toprağın mineral yapısına göre değişen özellikler taşıyor. Örneğin su, kalsiyum yataklarının bulunduğu yerde kalsiyum ağırlıklı, denize yakın yerlerde ise klorlu çıkıyor. Bunların hepsi de farklı tedtavilerde kullanılıyor; kükürt ağırlıklı su cilt hastalıklarına iyi gelirken, sodyum bikarbonatlı su romatizmal hastalıklara çare oluyor. Türkiye’de var olan bin 300 dolayındaki farklı termal kaynak da bu haliyle pek çok sorunun çözümünde hastalara umut kaynağı. Hangi hastalıkların tedavisinde kullanılıyor? Uzmanlar, termal suyun tedaviyi kolaylaştırıcı, ağrıları azaltıcı etkisi üzerinde duruyor. Fizik tedavi ve rehabilitasyonu tamamlayıcı bir unsur olarak görülen termal su, romatizmal hastalıklardan kısırlığa, kadın hastalıklarından diyabet ve astıma kadar geniş bir yelpazede etkili. Bu tedavi yelpazesinde romatizmal hastalıklar, en fazla bilimsel kanıt olan tedavi edici hastalık grubu arasında. Kaplıca tedavisi, hemen hemen bütün romatizmal hastalıklarda artık bilimsel tedavi rehberlerine de girmiş durumda. Diğer bir tedavi alanı ise dermatoloji denilen cilt hastalıkları grubu olarak karşımıza çıkıyor. Özellikle sedef, egzama, dermatit ve akne dediğimiz belli başlı kronik cilt sorunlarında kaplıca tedavisi etkili oluyor. Uzmanlar kaplıca tedavisinden hemen hemen bütün sistemik hastalıklarda faydalanılabileceğini söylüyor. Yapılan çalışmalarda akciğer, kalp-damar, dolaşım ve metabolizmal (diyabet, hiperlipidemi) hastalıkların tedavisinde kaplıcadan faydalanılabileceği yönünde. Bazı rahatsızlıkları olan insanlarda ise termal tedavi uygun olmuyor. Bunların başında akut ateşli, iltihaplı rahatsızlıklar geliyor. Yine bazı organ yetersizliği hastaları da kaplıcalardan faydalanamıyor. Termal tedavi ve fizik tedavi nasıl birleşir? Termal tesislerde “tedavi” işlevi yüksek olduğu için bu amaca uygun olarak kurulmuş ve organize olmuş olması gerekiyor. Çünkü tedavi, belirli bir süre bu merkezlerde kalmayı gerektiriyor. Bu süre 10-15 gün, 3 hafta ve bazen 4 haftaya kadar uzayabiliyor. Özel bir program dahilinde kişi, tesisteki termal mineralli suları, bazen de çamurları kullanıyor. Aynı zamanda da yine hastalığa bağlı ya da o kaplıca tesisinin olanaklarına bağlı olarak kişiye egzersiz, diyet, sağlıklı beslenme eğitimi, iklim tedavisi gibi yöntemlerin kombine kullanımı sağlanıyor. Uzmanlara göre hasta, kaplıcayı kullandığında genel bir iyileşme oluyor ve ilaçların etkisi yüzde 100’e kadar artıyor. Fizik tedavide vücut ağırlığının üçte ikisi sudan oluştuğu için normal şartlarda yürüyemeyen hastaların suyun içinde daha rahat hareket ettikleri de bir gerçek. Özel kaldıraçlarla havuza transfer edilen hastanın yürüdüğünü görmesi, kendisini motive ediyor. Bunun yanında termal suların şifa özelliği de devreye girince tedavi olumlu sonuçlar veriyor. Fizik tedavi yönteminin ilaçlarla ve kaplıcayla birlikte uygulanması etkinin artmasını ve hastanın sağlığına kavuşmasını hızlandırıyor. Yani kaplıca tedavisi, hastanın tedavi basamaklarından biri. Kaplıca seçerken nelere dikkat edilmeli? Türkiye’de coğrafi yapısı ve iklimi dolayısıyla çok sayıda kaplıca bulunuyor. Araştırmalara göre kaynak zenginliği açısından Türkiye, dünyadaki ilk 7 ülke arasında yer alıyor. Bir bakıma Türkiye termal turizmin cenneti olarak adlandırılıyor. Ancak bu cennetten faydalanmak için termal tedavi sırasında dikkat edilmesi gereken unsurları bilmek gerekli. Öncelikle tedavi için seçilecek bölgenin suyunun hangi hastalık için iyi geldiğini tespit etmek lazım. Sonra da çevrenin gürültüsüz ve dinlenmeye müsait bir yapıya sahip olup-olmadığına bakmak gerekiyor. Diğer taraftan Sağlık Bakanlığı tarafından izin verilmiş, ruhsatlandırılmış bir tesisi seçmek oldukça önemli. Bu anlamda kaplıcalarda hijyen çok önemli. Herkesin kullandığı havuzların hijyenine dikkat edilmeli. Kişilerin rahatsızlıkları farklı olduğu ve bulaşıcı risk de taşıyabileceği için en çok üzerinde durulması gereken bölüm bu. Seçilen kaplıcada her türlü rahatsızlığa anında müdahale edilebilmesi için Acil Müdahale Birimi ve gerekli tıbbi aracın da bulunması gerekiyor. Ayrıca tesislerin insan gücü, yani fizik tedavi uzmanlarını bünyesinde barındırması önem arz ediyor. Yine tedavide kullanılan cihazların eksiksiz olarak bulunması da bir diğer unsur.
E-DERGİ İzmir Life şimdi internette.
Tıklayın, okuyun...
Eylül/Ekim 2025 sayısında neler vardı göz atın!
AYIN MEKANLARI GÜL KEBAP

İşte istisna mekânlardan biridir Gül Kebap... Kuruluş tarihi 1949. Gül Kebap’ın özelliği sadece “iyi köfte” yapıyor olması değil. Gül Kebap yetmiş altı yıldır aynı yerde ve dördüncü kuşağın yönetiminde. “Sefer tası” misali üç katlı daracık mekânında müdavimlerinin vazgeçemediği adres. Hayranlık uyandıracak bir çaba değil midir bu? İşini, kalitesini koruyarak yapan tam bir aile işletmesi… Kurucu Mehmet Ali Gülgeze, Girit’in üçüncü büyük şehri Resmo’dan İzmir’e göçle gelmiş. Çanakkale’de savaşmış. Bayrağı, ikinci kuşak oğulları Mustafa ve Muhsin Gülgeze devralmış… Ardından torun Hüsnü Gülgeze. Ve bugün dördüncü kuşak Hüsnü’nün oğlu Burak Muhsin işin başında. “Bir Kemeraltı klasiği” olarak Gül Kebap, esnaf lokantası köfteciliğini ilk günden bugüne değişmeyen formül ve sunum geleneğiyle tavizsiz sürdürüyor.

FİLİBELİ HAN

Filibeli Han Eski İzmirlilerin hatıralarındaki Şükran Oteli, özenli bir yenileme süreci sonrasında sahiplerinin soyadını alan "Filibeli Han" Kemeraltı Çarşısı'nın yeni cazibe merkezi olarak hizmete açıldı. Günümüz ihtiyaçlarına uygun yiyecek içecek mekanlarının yer aldığı Filibeli Han'ın üst katı da keşke çeşitli el sanatları üretiminin yapıldığı atölyelere açılsa... Bizim dikkatimizden kaçmış olabilir ama binanın kısa bir tarihinin yabancı dilleri de kapsayacak şekilde bir köşede yer alması çok doğru olurdu diye düşünüyoruz.

BOŞNAKYA

Boşnakya Filibeli Han'ın yan sokağa açılan çıkışında sevimli olduğu kadar lezzetli ürünler sunan "Boşnakya" isimli bir mekan var. Kıymalı Boşnak böreği, peynirli, patatesli ve patlıcanlı börekler, yaprak sarma ve haşhaşlı börek gibi lezzetlerin ağız sulandırdığı mekanda demli bir çay veya reyhan şerbeti yanında poğaçalar ve harika tatlılar deneyebilirsiniz.Antakya'nın çıtır kabak ve kömbesi, bougatsa Selanik tatlısı, medovik Rus pastası, triliçe tatlıları sizi bekliyor. Cuma günleri menüye mantı da ekleniyor. Boşnakya'ya uğramayı ihmal etmeyin.