OCAKSUBAT2024 Pınar Tekeş
En sevdiğiniz ses ne?
En sevdiğiniz ses ne? Bu hafta seyrettiğim bir film beni, küçüklüğüme götürdü. Emekli olan dedemin gözü gibi baktığı, çalışma masası gibi kullandığı küçük sehpanın üstüne koyduğu o büyülü beyaz kutu ortaya çıkınca içimi inanılmaz bir sevinç kaplardı. Dedemin büyük bir ciddiyetle kağıdı rulodan geçirip,yazı aralıklarını ayarlamasını hayran hayran seyrederdim. Daktilo tıkırtısını duyunca içimi inanılmaz bir sevinç kaplardı. Büyüyünce benim de bu kadar önemli yazılar yazabileceğim bir işim olsun isterdim. Büyük bir merakla yaptığı her adımı takip eder, öğrenmeye çalışırdım. Okuma yazma öğrendikten ödülüm sonra o dokunulmaz olan kutunun içindeki daktiloya erişebilmek oldu. Dedem onu nasıl kullanabileceğimi bana öğretmeye başlamıştı. Minicik parmaklarımla tek tek basarak harflerin yerlerini öğrenmeye çalışıyordum. “Tik, tik, tok, tik...” Biraz ilerletince, basit dilekçeleri yazmak benim görevim olmuştu. Üniversitede o zamanki adı Basın Yayın’da girdiğim ilk derslerden biri daktilo dersiydi. Sınıftaki tüm daktilolarda harflerin üstü boyayla kapatılmıştı. Yerlerini ezberlemeye çalışarak yazı yazıp sınıfı geçmeye çalışırdık. “akütakelimu...” diye çift elle yazma alıştırması yapardık. Daktiloların sesi hala çok güzel çıkıyordu. İlk hayal kırıklığımı ilk işe başladığımda yaşamıştım. Bilgisayarların klavyesi başkaydı. Öğrendiğim herşey boşa gitmişti. F klavyeden Q klavyeye geçiş hüzünlendirmişti beni. Şimdilerde çocuklarımın oyun klavyelerinde duyuyorum efektli sesleri. Ama o eski duyguları uyandırmıyor bende. Daktilo sesi bana sadece yazı deneyimini anlatmıyor kuşkusuz. Kucaklanmayı, sevgiyi, ilgiyi, sabırı hatırlatıyor. Seslerle duygular arasındaki pozitif bağlantıyı kurmaya bilinçli olarak ne zaman başladığımı hatırlamıyorum. Ama bazı sesleri renklerle deşifre etme oyunu oynamak çok hoşuma giderdi. Bu benim için çocukluğumun mutluluk oyunlarından biriydi. Çiseleyen yağmur koyu mavi, sağanak ise gümüşi bir griydi. Denizin kıyıya vuran dalgalarının sesi hep açık mavi, çocuk sesleri parlak güneş rengi... Benim seslerimde karanlık olmazdı. Hep parlayan bir taraf bulmaya çalışırdım. Küçüklüğüme ait diğer çok sevdiğim bir ses de, kitap sayfalarını çevirirken çıkan hışırtılar. Her bir ses sonunu merakla beklediğim bir sonraki bölüme yaklaştırırdı beni. Bebek kahkahasının bende duygu oluşturması anne olduktan sonra gerçekleşti. Oğlumun kahkaha atarken ki kayıtlarını binlerce kez seyretmiş olabilirim. Sevdiğim şarkıları da bıkmadan defalarca dinleyebilirim. Kendinizi her zamanki kadar enerjik hissetmeyip düştüğünüz zamanlarda uygulamak üzere bir çalışma yapmaya ne dersiniz? - Sizin en sevdiğiniz sesler neler? Deniz, rüzgar, dolma kalemle yazılan yazı... Bakın bakalım hangi işitsel uyaranlar size pozitif duyguları uyandırıyor? - Bunu saptadıktan sonra o sesleri hatırlayın. - Duydukça içinizde hissettiğiniz duyguları tek tek fark edin. Rahatlama, huzur, mutluluk, içtenlik, kapsayıcılık, ait olma hissi, dinginlik... Hangi duyguya ihtiyacınız varsa onların da eklendiğini hayal edin. - Bakın bakalım onların renkleri nasıl? - Elinizi kalbinize koyun. Bu sesle beraber bu harika hislerin, bu renklerle size çapalandığını farz edin. Artık bu duygularda yoğunlaşma isteğiniz olduğunda bu renklerin tüm bedenizi kapladığını imgeleyin. Her ihtiyacınız olduğunda elinizi tekrar kalbinize koyup çapaladıklarınız hatırlayıp alanınıza o duyguları transfer edebileceksiniz. - Kendinizi her yorgun, gergin, umutsuz, depresif hissettiğinizde bu çalışmayı yapmak sizi dinginleştirip pozitife geçişişinizi kolaylaştıraca ve rahatlatacaktır. Ne diyoruz: “Fark et, dönüştür, dönüş”
E-DERGİ İzmir Life şimdi internette.
Tıklayın, okuyun...
Eylül/Ekim 2025 sayısında neler vardı göz atın!
AYIN MEKANLARI GÜL KEBAP

İşte istisna mekânlardan biridir Gül Kebap... Kuruluş tarihi 1949. Gül Kebap’ın özelliği sadece “iyi köfte” yapıyor olması değil. Gül Kebap yetmiş altı yıldır aynı yerde ve dördüncü kuşağın yönetiminde. “Sefer tası” misali üç katlı daracık mekânında müdavimlerinin vazgeçemediği adres. Hayranlık uyandıracak bir çaba değil midir bu? İşini, kalitesini koruyarak yapan tam bir aile işletmesi… Kurucu Mehmet Ali Gülgeze, Girit’in üçüncü büyük şehri Resmo’dan İzmir’e göçle gelmiş. Çanakkale’de savaşmış. Bayrağı, ikinci kuşak oğulları Mustafa ve Muhsin Gülgeze devralmış… Ardından torun Hüsnü Gülgeze. Ve bugün dördüncü kuşak Hüsnü’nün oğlu Burak Muhsin işin başında. “Bir Kemeraltı klasiği” olarak Gül Kebap, esnaf lokantası köfteciliğini ilk günden bugüne değişmeyen formül ve sunum geleneğiyle tavizsiz sürdürüyor.

FİLİBELİ HAN

Filibeli Han Eski İzmirlilerin hatıralarındaki Şükran Oteli, özenli bir yenileme süreci sonrasında sahiplerinin soyadını alan "Filibeli Han" Kemeraltı Çarşısı'nın yeni cazibe merkezi olarak hizmete açıldı. Günümüz ihtiyaçlarına uygun yiyecek içecek mekanlarının yer aldığı Filibeli Han'ın üst katı da keşke çeşitli el sanatları üretiminin yapıldığı atölyelere açılsa... Bizim dikkatimizden kaçmış olabilir ama binanın kısa bir tarihinin yabancı dilleri de kapsayacak şekilde bir köşede yer alması çok doğru olurdu diye düşünüyoruz.

BOŞNAKYA

Boşnakya Filibeli Han'ın yan sokağa açılan çıkışında sevimli olduğu kadar lezzetli ürünler sunan "Boşnakya" isimli bir mekan var. Kıymalı Boşnak böreği, peynirli, patatesli ve patlıcanlı börekler, yaprak sarma ve haşhaşlı börek gibi lezzetlerin ağız sulandırdığı mekanda demli bir çay veya reyhan şerbeti yanında poğaçalar ve harika tatlılar deneyebilirsiniz.Antakya'nın çıtır kabak ve kömbesi, bougatsa Selanik tatlısı, medovik Rus pastası, triliçe tatlıları sizi bekliyor. Cuma günleri menüye mantı da ekleniyor. Boşnakya'ya uğramayı ihmal etmeyin.