EYLULEKIM2024
Avram Ventura
Saygı duymak zorundayız
Her gün farklı ortamlarda, farklı nedenlerle ve kuşkusuz tümüyle farklı yapıdaki insanlarla bir arada bulunuyoruz. Onları gerçek yüzleriyle tanımak her zaman kolay olmuyor. Kimine kısa bir söyleşi sonrasında eski bir arkadaş gibi ısınırken, kimiyle de aradan yıllar geçiyor, yine bir yakınlık kurmakta zorlanıyoruz. Bu konuda bilim insanlarının ayrıntılı açıklamaları elbette ki bizi aydınlatabilir; kendi payıma konuşmak gerekirse, bunların dışında bizi birbirimize yaklaştıran ya da uzaklaştıran bir gizilgüç taşıdığımıza inanıyorum.
Hiç kuşku yok ki doğruluk, içtenlik, sevecenlik gibi erdemler, insan ilişkileri içinde her şeyden çok önemlidir. Oysaki bu beklenti içindeyken, zaman zaman hayal kırıklığına uğruyoruz. Verilen sözler tutulmuyor, yüzlere farklı maskeler takılıyor, çıkarlar için yasal ve ahlaksal kurallar çiğneniyor… Her gün sergilenen bu tür olumsuz örnekleri çoğaltmak istemiyorum.
Bu konu üstünde düşünmemin nedeni, arkadaşlarla bir söyleşi sırasında, içimizden birinin anlattıkları oldu. Uzun zamandır yanlış tanıdığı bir kişiyi, gerçek yüzüyle bize tanıtmaya çalışıyordu. Ayrıntılara girmeyeyim, olumsuz yanlarını döktükten sonra, onu kısaca saman altından su yürüten biri olarak nitelendirmişti. Yalnız kaldığımda bu deyimin öyküsünü araştırdım. Onu paylaşmak istiyorum:
Köyün birinde orada yaşayanların yararlandığı bir su kaynağı varmış. Çevrede başka bir kaynak olmadığından köylüler tarlalarını, bahçelerini sırayla buradan sularlarmış. Bu yüzden herkes sırasını bekler, başkalarının hakkına da saygı gösterirmiş. İçlerinden biri kimseye görünmeden kaynak ile bahçe arasına bir kanal kazıp üzerini taşlarla gizlemiş. Köylüler fark etmesin diye, sırası geldiğinde de diğerleri gibi gidip kaynaktan suyunu alırmış. Yaz gelmiş, o yoğun sıcakta herkesin tarlası susuzluktan kavrulurken, onunki yemyeşil fidanlarla canlılığını koruyormuş. Köylüler kuşkulanmışlar. Araştırmaları sonunda adamın kazdığı, üstü taş ve samanla örtülü kanalı bulmuşlar. Saman altından su yürütmek deyimi de bu olayla birlikte dilimize yerleşmiş.
Öyküsünü önceden duymamış olsak da, bu deyimi hepimiz biliyor, gizliden gizliye iş çeviren, ortalığı karıştıran insanlar için yeri geldiğinde kullanıyoruz. Öyle ki bu öykü kahramanının bir benzerini zaman zaman yakın çevremizde görüyor ya da bunlar hakkında anlatılanlara kulak misafiri oluyoruz.
Nazi soykırımından kurtulan Primo Levi, anılarını yazdığı Bunlar da mı İnsan kitabında, kampta tanınan haksız ve vahşi bir yasadan söz eder: “Varlıklıya verilir, yoksuldan alınır!” Güçlü ve yırtık oldukları bilinen tutuklularla, yaşam kavgasının sürdüğü bu ortamda, gardiyanlar bile iyi geçinir, kimileri onlarla arkadaşlık bile kurarmış. Nasılsa bir gün onlardan yararlanacaklarını bilirlermiş. Özellikle içlerinde saman altından su yürütme yetenekleri olmayanların, kısa zamanda geride bir avuç kül ya da kartotekste silinmiş bir numaradan başka bir şey bırakmadıklarını söyler. Bunlar der, tıpkı kendilerine benzeyen sayısı belirsizlerle dolu bir sıraya dizilmiş ve o sıra tarafından sürüklenerek gri bir yalnızlığa doğru, acı çekerek, yalnızlık içinde yitip giderlermiş.
Sözlü ve yazılı geleneğin başlangıcından bu yana; ozan ve yazarlar, düşünürler, din kurucuları kadar, bütün dinsel ve çoğu düşünsel öğretiler sevginin gerekliliğini ortaya koymuş; onun erdem ve insanca yanını kimi zaman buyruklar, kimi zaman da mistik bir öğretinin yumuşak biçemi içinde dile getirmişlerdir. Bu sözlere eklenecek ne olabilir ki?
Gerçek, göründüğü gibi değil! İnsan düşünmeden edemiyor:
Bu sevgi duygusunun, binlerce yıldır bir avuç insan tarafından, herkesin beyin ve yüreklerine aşılanmak istenmesine karşın, bu çabada ne denli başarılı olunduğu kuşkuludur. Çok eski çağları bir yana bırakalım. Günümüzde, yalnızca basında izleyebildiklerimiz umutsuzluğa düşmek için yeter de artar bile. Bu söylediklerimiz, bireysel ilişkiler için de böyle, toplumsal, uluslararası ilişkiler için de...
Evet, bütün kutsal kitaplar "birbirinizi seviniz" diyor, ama sevgi noktasına gelebilmek için önce tanımak, öğrenmek, bilmek zorundayız!
Bütün bunlara karşın, yine de herkesi sevmek zorunda değiliz; ama kesinlikle saygı duymak zorundayız!..