MAYISHAZIRAN2024
Avram Ventura
Kurtarılmış Bellek
KURTARILMIŞ BELLEK
Avram Ventura
Benim hangi sınıftan sayıldığımı bilmiyorum; unutkanların mı, ezber yeteneği olmayanların mı? Ama ilköğrenim yıllarından bu yana, bu yüzden kimi derslerde zorlandığımı kesinlikle biliyorum. Şiir olsun, deneme olsun, bırakın bir başkasının, kendi yazdıklarımdan hiçbirini belleğime güvenerek okuyamam. Kaç kez bir şiirimi ezberlemeye çalıştıysam da, bunu bir türlü başaramadım. Bazen bu yüzden bir topluluk karşısında güç durumda kaldığım anlar olmuştur. Artık bu yaştan sonra da bunun üstünde hiç durmuyorum. Bir etkinlikte bir şey okumam gerektiği zaman, önceden bir hazırlık yaptığımda sorun çözülmüş oluyor.
Ben asıl sorunu klavyenin başına oturmadan yaşadığımı söylemek isterim. Not alma alışkanlığını zaten uzun bir süre önce yitirdim. Kimi deneme konuları bazen olmadık zamanlarda kafamda şekillenirken, bunları ancak oturup bilgisayara aktardığımda toparlayabiliyorum. Yoksa düşündüklerim, bir bakmışım ki kısa zamanda aklımdan uçup gitmişler. Denemelerimi yazdıktan bir süre sonra unutmuş olsam da, hiç değilse bilgisayarımın bir dosyasında biriktirerek güvence altına almış oluyorum.
Elbette ki her birimizin yazma alışkanlığı kadar, yaratma ve belleğimizde geliştirme yeteneği çok farklıdır. Kimi yazar düşüncelerini kafasında olgunlaştırıp kâğıda döker, kimi notlar alıp düzenlemeye çalışır, kimi de masasının başına geçti mi neredeyse soluk almadan yazar. İzmir’de yaşadığı süre içerisinde yakından tanıma fırsatını bulduğum Attilâ İlhan’ın belleğine doğrusu imrenirdim. Bir araya geldiğimizde uzun zaman önce söylediklerimi bire bir anımsatabilir, kitap alıntılarını bakmadan aktarabilir, şiirini bitirdikten çok sonra belleğinde olgunlaştırıp kâğıda dökebilirdi. Hele onun sarı yapraklı defterlere her gün bir sayfa ilkesiyle yazdığı romanlarda ne denli başarılı olduğunu biliyoruz.
Ne demişler, her yiğidin bir yoğurt yiyişi vardır!
Bir söylenceye göre Eski Mısır’da olağanüstü belleğe sahip Aristofanes’ten söz ederler. Bir gün İskenderiye’de bir şiir yarışması düzenlenmiş. Jüride kentin altı ünlü kişisiyle birlikte Aristofanes de bulunuyormuş. Şairler sırasıyla şiirlerini okumuş, biri dışında tüm üyeler alkışlamış. Altı üye kimi seçeceklerini tartışırken, Aristofanes söz alarak tüm yarışmacıların birer sahtekâr olduğunu söylemiş. Sonra ayağa kalkmış, kütüphanenin galerisine gitmiş, elinde tomarlarla dönmüş. Bu tomarların her birinde şairlerin kopya çektiği şiirler yer alıyormuş. Yine söylenceye göre, Mısır Kralı belleği bu denli güçlü bu adamı İskenderiye Kütüphanesinin yöneticisi olarak atamış.
Sanırım eski çağ insanlarının belleği bizden daha güçlü olmalı. Biz teknolojinin olanaklarından yararlanıyoruz. Oysaki o devirlerde birçok bilginin belleklerde taşındığını, sözel olarak aktarıldığını okuyoruz.
Şair Paul Valéry, Albert Einstein ile yaptığı bir söyleşide, “Aklınıza gelen iyi bir düşünceyi yazmak için yanınızda not defteri taşıyor musunuz?” diye sormuş. Bu soru üzerine Einstein’ın yüzünde nazik ama çok şaşkın bir ifade belirmiş: “Öyle bir gereksinimim olmuyor, demiş. Aklıma aniden iyi bir düşünce gelmiyor ki…”
Bu ünlü bilim insanının dalgın ve unutkan bir yapıda olduğunu okumuştum; ama alçak gönüllülüğünden mi öyle söylemek istemiştir, yoksa yoğunlaşmanın, emek vermenin mi iyi bir düşünceyi olgunlaştığını vurgulamıştır, kim bilir.
Bir söyleşi sırasında yine belleğimin zayıflığından söz ediyordum. Arkadaşlarımdan biri yazılarımı, yaptığım alıntıları örnek vererek bu düşünceme karşı çıkmıştı. O anda da bu denemelerin benim kurtarılmış belleğim olduğunu söylemiştim. Kim bilir, belki de öyledir!