EYLULEKIM2023 Avram Ventura
Yorum farkı
YORUM FARKI Elli yılı aşkın bir süredir yazmaya, düşündüklerimi paylaşmaya çalışıyorum. Bu süre içinde yanlış anlaşıldığım da olmuştur, sözlerimi farklı şekilde yorumlayanlar da… Bunu yakınmak için söylemiyorum. Tersine çok da doğal karşılıyorum. Şöyle ki, ne herkesle aynı düşünce yapısında olabiliriz ne de yaşanan olaylara benzer duygu ve birikimlerimizle yaklaşabiliriz. Okuduğumuz bir şiir, izlediğimiz bir film, dinlediğimiz bir müzik, baktığımız bir resim, her birimizi farklı duygu ve düşüncelere yöneltebiliyor. Onlar hakkında da, herkesin yargılarına tümüyle karşıt yorumlar yapabiliyoruz. Bunu da sanatsal yapıtların imgesel zenginliklerine ve getirdikleri çağrışımlara borçluyuz. Nitekim birçok sanatçının, ancak ölümlerinden yıllar sonra değerlerinin anlaşıldığını, eserlerinin çok farklı beğenilerle yorumlandığını görebiliyoruz. Sanat alanındaki yorumlarda elbette ki birikimlerimiz kadar, beğenilerimiz de önemli olmaktadırlar. Oysaki günlük hayatta karşılaştığımız kimi yaklaşımlarda, çıkar kaygılarının öne çıktığını görebiliyoruz. Birilerini kötülerken kendilerini olumlu yanlarıyla göstermek, övgüleri abartarak bundan bir pay çıkarmak, olayları yönlü ya da yanlış yorumlayarak başkalarına yaranmak gibi… Her birimiz bunların yanına okuduğumuz, tanık olduğumuz ya da televizyonlarda izlediğimiz daha sayısız örnek ekleyebiliriz. İçinde yer aldığım bir söyleşi sonrasında, anlattıklarımdan tümüyle farklı görüşlerini öne sürerek eleştiride bulunan herkese haklı olduklarını söylüyordum. Sonradan bu nasıl doğru olabilir diye tepki gösteren bir arkadaşıma da ayrıca hak vermiştim. Bu yanıtım, ne o anda bir espri yapmak ne de Nasrettin Hoca’ya öykünmek içindi. Yalnızca herkesin kendi bilgi ve deneyimleriyle konuya yaklaştığını söylemek istiyordum. Nitekim hayatı boyunca hiç yoksulluk görmemiş, aç kalmamış, bir sağlık sorunu olmamış, aşk ateşiyle yanmamış, her zaman başarılı bir kişiyle tartışmaya giriştiğimizi varsayalım. Ben yaşadığım olumsuzlukların etkisiyle karşıt düşünceleri savunduğumda, birbirimizi anlamakta mutlaka zorlanacağız. Bu yüzden yeri geldiğinde, bilgi kadar deneyimin ne kadar önemli olduğunu vurgulamaya çalışıyorum. Aldığımız eğitimle, okuduğumuz kitaplarla, sürekli bilgi ağımızı geliştiriyoruz. Ancak bu bilgiler, bizi daha donanımlı duruma getirirken, yalnızca gideceğimiz yolu, amaçladığımız hedefi belirliyor. Alanımız ne olursa olsun, bu yolda karşılaşacağımız olumlu ya da olumsuz her şey, çalışma sırasında kazanacağımız deneyimlerdir. Nasıl ki bir hekim olmak için yalnızca tıp bilgisi, bir müzisyen olmak için nota, bir yazar olmak için dil yeterli değilse… Bu yüzden çalıştığımız, ilgilendiğimiz her konuda önce bilgilenip sonra da kendimizi bu deneyimlerle güçlendirdiğimiz zaman, başarı yolunda ilerlemiş oluyoruz. Konu ile ilgili bir öyküyü anlatalım: Zenginin biri ölmüş. Bu adam, yalnızca zengin değil, aynı zamanda da bilge biriymiş. Oğlu daha on iki yaşında olduğu için köyün yaşlılarına, şu sözlerin yer aldığı bir vasiyetname bırakmış: "Mallarımdan en çok beğendiklerinizi alın; ondan sonra oğluma verin." Beş kişi bütün değerli malları kendi aralarında paylaşmışlar. Kullanışsız olan birkaç şey dışında hiçbir şey kalmamış, onları da çocuğa vermişler. Bu arada yaşlı adam oğlu için de ileride açılmak üzere bir mektup bırakmış. Büyüdüğünde oğlan bu mektubu açmış. Şöyle yazıyormuş: "Yaşlılar doğaldır ki vasiyetnameyi kendilerince yorumlamış olabilirler; oysaki benim söylemek istediğim şudur: En çok beğendiklerinizi alın ve sonra onları oğluma verin." Oğlan mektubu yaşlılara götürmüş. Onlar daha önce yazılanları kendilerince yorumladıkları için malları aralarında paylaşmışlar. Bu mektup üzerine her şeyi geri vermişler. Mektupta aynı zamanda, "Senin alma zamanın gelmeden, onların vasiyetnameyi kendilerine göre yorumlamaları iyi olur; çünkü eğer sana doğrudan, daha yaşın gelmeden verirsem, bu yaşlılar onları yok ederler. Bıraktım ki sen teslim almaya hazır olana kadar, onları kendi malları gibi korusunlar" diye yazıyormuş. Herkes öyküdeki baba gibi bilge olamıyor! Sözcüklere yanlış anlam yüklemelerden tutun, kimilerinin yasaları kendilerince esnetmeleri yüzünden başımıza neler gelmiyor ki… Arkadaşlık ilişkilerimiz bozuluyor, evlilikler çatırdıyor, toplumsal gerginlikler artıyor… Kısacası birbirini anlayamayan insanların sayısı giderek çoğalıyor. Oysaki farklı yorumlar, hayatımızı karartmak yerine, daha çok zenginleştirmeli diye düşünüyorum. Kuşkusuz olay ve insanlara sevgi, hoşgörü ve sevecenlikle yaklaştığımız sürece…
E-DERGİ İzmir Life şimdi internette.
Tıklayın, okuyun...
Eylül/Ekim 2025 sayısında neler vardı göz atın!
AYIN MEKANLARI GÜL KEBAP

İşte istisna mekânlardan biridir Gül Kebap... Kuruluş tarihi 1949. Gül Kebap’ın özelliği sadece “iyi köfte” yapıyor olması değil. Gül Kebap yetmiş altı yıldır aynı yerde ve dördüncü kuşağın yönetiminde. “Sefer tası” misali üç katlı daracık mekânında müdavimlerinin vazgeçemediği adres. Hayranlık uyandıracak bir çaba değil midir bu? İşini, kalitesini koruyarak yapan tam bir aile işletmesi… Kurucu Mehmet Ali Gülgeze, Girit’in üçüncü büyük şehri Resmo’dan İzmir’e göçle gelmiş. Çanakkale’de savaşmış. Bayrağı, ikinci kuşak oğulları Mustafa ve Muhsin Gülgeze devralmış… Ardından torun Hüsnü Gülgeze. Ve bugün dördüncü kuşak Hüsnü’nün oğlu Burak Muhsin işin başında. “Bir Kemeraltı klasiği” olarak Gül Kebap, esnaf lokantası köfteciliğini ilk günden bugüne değişmeyen formül ve sunum geleneğiyle tavizsiz sürdürüyor.

FİLİBELİ HAN

Filibeli Han Eski İzmirlilerin hatıralarındaki Şükran Oteli, özenli bir yenileme süreci sonrasında sahiplerinin soyadını alan "Filibeli Han" Kemeraltı Çarşısı'nın yeni cazibe merkezi olarak hizmete açıldı. Günümüz ihtiyaçlarına uygun yiyecek içecek mekanlarının yer aldığı Filibeli Han'ın üst katı da keşke çeşitli el sanatları üretiminin yapıldığı atölyelere açılsa... Bizim dikkatimizden kaçmış olabilir ama binanın kısa bir tarihinin yabancı dilleri de kapsayacak şekilde bir köşede yer alması çok doğru olurdu diye düşünüyoruz.

BOŞNAKYA

Boşnakya Filibeli Han'ın yan sokağa açılan çıkışında sevimli olduğu kadar lezzetli ürünler sunan "Boşnakya" isimli bir mekan var. Kıymalı Boşnak böreği, peynirli, patatesli ve patlıcanlı börekler, yaprak sarma ve haşhaşlı börek gibi lezzetlerin ağız sulandırdığı mekanda demli bir çay veya reyhan şerbeti yanında poğaçalar ve harika tatlılar deneyebilirsiniz.Antakya'nın çıtır kabak ve kömbesi, bougatsa Selanik tatlısı, medovik Rus pastası, triliçe tatlıları sizi bekliyor. Cuma günleri menüye mantı da ekleniyor. Boşnakya'ya uğramayı ihmal etmeyin.