OCAKSUBAT2025
İZMİR KADINLAR KONGRESİ 102 YAŞINDA
2 Şubat 1923 İzmir Kadınlar Kongresi 102 yaşında Millî Mücadele yoksulların zaferiyle sonuçlanmış ve ikinci aşamaya geçilmiştir. Türk toplumunu çağdaş uygarlık düzeyine erişmekten alıkoyan bütün engelleri ortadan kaldıracak olan devrimler birbirini izleyecektir. Çok önemli ve çok kritik ve aynı zamanda pek de nazik olan bu dönem için gerekli ortamı hazırlamak, memleket çapında toplum katmanlarını aydınlatmak, bilgilendirmek ve genel eğilimlerin nabzını tutarak bir strateji saptamak ve giderek derinleşecek olan siyasi mücadelelerde kendisine olan desteği tahkim etmek ve örgütlemek ihtiyacı duyan Türkiye Büyük Millet Meclisi Reisi ve Başkumandan Gazi Mustafa Kemal Paşa 14 Ocak 1923’te Ankara’dan otuz yedi gün sürecek bir seyahat için yola çıkar. Yolculuk boyunca yapılan toplantılarda Gazi Paşa’nın mesajları pek mühimdir. Seyahatte esas olarak; iktisadi hayat ve İzmir’de toplanacak olan Türkiye İktisat Kongresi konuları; Lozan görüşmelerindeki gelişmeler ve o gelişmelere Ankara’nın yanıtları ve kurulacak olan Halk Fırkası’ na dair hususlar tartışılmıştır. Böyle bir özetteki hususlar, Gazi Paşa’nın anlattıklarının 17 Şubat 1923 günü İzmir’deki Türkiye İktisat Kongresi’nin açarken yapacağı uzun konuşmanın da ipuçlarıdır. Türklerin tamamen bağımsız ve modern bir ulus devlet olma iddiaları, Lozan’da eşit muamele görme talebi ve Gazi Paşa’nın 1923 başındaki batı Anadolu seyahati esnasında Türkiye’yi modernleştirmek için radikal tedbirler alma vaatleri arasındaki paralellik söz konusudur. Seyahatin on dördüncü gününde İzmir’e varılır. İzmir, 28 Ocak 1923 “Üçüncü defa buraya girdiğim zaman ki hissiyat evvelki hissiyat ile gayri kabili mukayese bir halde ve mahiyette idi. İzmir’i arkadaşlarımla beraber şarktan gelen yol üzerinde, Belkahve ve sırtlarından seyrettiğim zaman İzmir’in güzel limanı itilaf devletlerinin harp gemilerile dolu, sokakları henüz düşman ayaklarile çiğneniyor, top, mitralyöz ve tüfek sedalari için tınlıyordur. Birgün sonra idi ki, bizzat içeriye girdik. Hâlâ şehrin cenup tarafında toplar patlıyor ve zavallı insanlar buranın iyi insanları düşmanın mutazarrırı bulunuyordu.” “Geçen ve tarihe kavuşan tarzı idarenin son zamandaki ismi ve şekli, meşrutiyet idaresi idi. Veya ‘saltanat’ idi ve daha evvelki ismi de mutlakıyet idi. Yalnız beş altı yüz sene değil bütün Türk tarihini karıştırdığınızda her zaman memleketi harabiye sevk eden ve milleti hiçbir zaman kendi saadeti ile iştigale müsaade etmeyen serseri bir idare idi ve o idare tesis ettiği devletleri tarihe tevdi etmek mecburiyet ve mahkumiyetinde kalmıştır. Halbuki bugünki tarzı idare ki milletin hâkimiyetini bilâkaydüşart kendi uhdesinde bulunduruyor. Milletin mukadderatını şunun bunun elinde değil, kendi elinde tutuyor”. İzmir halkı ile altı saat süren hasbihal ya da Kadınlar Kongresi İzmir 3 Şubat 1923. AA. Gazi Mustafa Kemal Paşa Hazretleri dün (2 Şubat) saat iki buçukta İktisat Kongresi için ihzar edilmekte (hazırlanmakta) olan eski Gümrük binasında halk ile hasbihalde bulunmuşlardır. Konferans salonuna dolduran kadın – erkek samiin (dinleyicinin) miktarı beş – altı bini mütecavizdi. Her şey kadının eseridir “Kudreti fatıra, insanlar iki cins olarak yaratmıştır. Bunlar yekdiğerlerinin lâzım ve melzumudur (lüzumlu olanıdır) Hazreti Adem’le Hazreti Havva’nın nasıl yaratıldığına dair nazariyat mütehaliftir (birbirine uymaz) bunlardan bahsetmeyeceğim. Ondan sonraki devirlerden ibtihar (başlayacağım) edeceğim. Şuna kani olmak lazımdır ki, dünya yüzünde gördüğünüz her şey kadının eseridir. Nitekim hepimiz pâdişahlar hakkında mevhum telakkiler besliyorduk, bunlar validelerimizin verdiği sakim telkinatın neticesi idi. Bir heyeti içtimaiyye, cinsinden yalnız birinin asri icapları iktisap etmesiyle iktifa ederse, o heyeti içtimaiyye yarıdan fazla zaaf içinde kalır. Bir millet terakki ve temeddün etmek (medenileştirmek) isterse bilhassa bu noktayı esas olarak kablu etmek mecburiyetindedir. Bizim heyeti içtimaiyyemizin ademi muvaffakiyetinin (başarısızlığının) sebebi kadınlarımıza karşı gösterdiğimiz tekasül (ilgisizlik) ve kusurdan neşet etmektedir. İnsanlar dünyaya mukadder oldukları kadar yaşamak için gelmişlerdir. Yaşamak demek faaliyet demektir. Binaenaleyh bir heyeti içtimaiyyenin bir uzvu faaliyette bulunurken diğer uzuv atalette olursa o heyeti içtimaiyye meflûçtur. (Felç olmuştur)" Yukarıdaki görselden öyle anlaşılıyor ki, Gazi Paşa onuruna 2 Şubat 1923 akşamı bir ziyafet verilmiş. Bu ziyafete Paşa, Latife Hanım ile birlikte katılmıştır. "Bir heyeti içtimaiyyenin hayatta çalışması ve muvaffak olması için çalışmanın ve muvaffak olabilmenin mütevaffak olması için çalışmanın ve muvaffak olabilmenin mütevakkıf (bağlı) olduğu bütün esbab ve şeraiti tekabül etmesi icap eder. Binaenaleyh bizim heyeti içtimaiyyemiz için ilim ve fen lazım ise bunları aynı derecedehem erkek ve hem de kadınlarımızın iktisap etmeleri lâzımdır. Malumduu ki, her safhada olduğu gibi hayatı içtimaiyyede dahi taksimi vezaif ( görev bölüşümü) vardır. Bu umumi taksimi vezaif arasında kadınlar kendilerine vazifeleri yapacakları gibi aynı zamanda heyeti içtimaiyyenin refahı, saadeti için elzem olan mesaii umumiyeye dahil olacaklardır. Kadının vezaifi beytiyesi en ufak ve ehemmiyetsiz vazifesidir.” Kadının en büyük vazifesi “Kadının en büyük vazifesi analıktır. İlk terbiye verilen yerin ana kucağı olduğu düşünülürse vazifenin ehemmiyeti lâyikiyle anlaşılır. Milletimiz kuvvetli bir millet olmaya azmetmiştir. Bugünün levazımından biri de kadınlarımızın her hususta yükselmelerini temindir. Binaenaleyh kadınlarımız da âlim ve mütefennin (fen bilgini) olacaklar ve erkeklerin geçtikleri bütün tahsil derecelerinden geçeceklerdir. Sonra kadınlar hayatı içtimaiyede erkeklerle beraber yürüyerek birbirinin muin (yardımcısı) ve müzahir olacaklardır” “Efendiler, affedersiniz bir noktayı izah için bir ân tevakkuf edeceğim (duraklıyacağım). Efendiler, dediğim zaman hanımefendiler ve beyefendiler demektir. Mucibi suhulet ve hanımlarla efendileri tam birliğini ifade etmek için bu hitap tarzını münasip gördüm”. “Düşmanlarımız bizi dinin tesiri altında kalmış olmakla itham ve tevakkuf (duraklama) ve inhitatımızı (çöküşümüzü)buna atfediyorlar. Bu hatadır. Bizim dinimiz hiçbir vakit kadınların erkeklerden geri kalmasını talep etmemiştir. Allahın emrettiği şey, müslim ve müslimenin beraber olarak iktisabı ilmü irfan eylemesidir. Kadın ve erkek bu ilmü irfanı aramak ve nerede bulursa oraya gitmek ve onunla mücehhez olmak mecburiyetindedir. İslâm ve Türk tarihi tetkik edilirse görülür ki, bu gün kendimizi bin türlü kayıtlarla mukayyet zannettiğimiz şeyle yoktur. Türk hayatı içtimaiyyesinde kadınlar, ilmen, irfanen ve diğer hususlarda erkeklerden katiyyen geri kalmamışlardır. Belki daha da ileri gitmişlerdir”. “Unutulmamalıdır ki, milletin hâkimiyetini bir şahısla yahut mahdut şahıslarının elinde bulundurmakta menfaat bekliye cahil ve gafil insanlar vardır. Hükümdarlar, kendilerini mevhum (kuruntulu) bir kuvvetin mümessili tanırlar ve zevk alırlar. Fakat onların etrafındaki menfaat perestler bunu din kisvesine büründürerek bütün milleti iğfale, izlâle (küçük görmeye) çalışırlar. Nihayet milletin kulağı bu terennümle dolar ve o telkinatın icabı din ve mahzı hakikat telakki eder. Bu gibilere mürteci hareketlerine de irtica derler. Yakın tarih safhalarımızı tetkik edersek birçok misale tesadüf ederiz. Fakat buna bütün cihan kani olmalıdır ki, milletimizi bu gibi telkinatla ihlâl ve iğfal etmenin imkânı kalmamıştır. Fetva ile veyahut şu, bu gibi telkinatla milleti irticaa sevketmek isteyenlerin yeri zindan olacaktır. Katîyetle ve pervasızca söylerim ki, milli hâkimiyetimizin her zerresini şu veya bu suretle takyid etmek isteyenler en koyu mürtecidir. Öylelerine karşı milletin yapacağı şey onları parçalamaktır”. “Güya bizim memleketimizde ayrı ayrı sunuf (sınıflar) varmış gibi tecessüs eden siyasi fırkalar yüzünden şahit olduğumu neticeler malumdur. Halbuki Halk Fırkası dediğimiz zaman bunun içinde bir kısım değil, bütün millet dahildir. (…) Biliyorsunuz ki, memleketimiz çiftçi memleketidir. O halde milletimizin ekseriyeti âzimesi çiftçi ve çobandır. Bu böyle olunca buna karşı büyük arazi ve çiftlik sahipleri varidi hatır olur (akla gelir). Bizde büyük araziye kaç kişi maliktir? Bu arazinin miktarı nedir? Tetkik edilirse görülür ki, memleketimizin vüsatine nazaran hiç kimse büyük araziye malik değildir. Binaenaleyh, bu arazi sahipleri de himaye edilecek insanlardır. Sonra sanat sahipleriyle kasabalarda ticaret eden küçük tüccarlar gelir. Bittabi bunların menfaatlerini hal ve âtilerini temin ve muhafaza mecburiyetindeyiz. Çiftçilerin karşısında olduğunu farz ettiğimiz büyük arazi sahipleri gibi bu ticaret erbabının karşısında da büyük sermaye sahibi insan yoktur. Kaç milyonerimiz var? Hiç. Binaenaleyh biraz parası olanlara da düşman olacak değiliz. Bilakis, birçok milyonerin hatta milyarderin yetişmesine çalışacağız. Sonra, amele gelir. Bugün memleketimizde fabrika, imalathane vesaire gibi müessesat çok mahduttur. Mevcut amelemizin miktarı yirmi bini geçmez. Halbuki memleketi taali eylemek (yükseltmek) için çok fabrikalara muhtacız. Bunun için de amele lazımdır. Binaenaleyh, tarlada çalışan çiftçilerden farkı olmayan ameleyi de himaye ve siyanet etmek icap eder. Bundan sonra münevveran ve ulema denilen zevat gelir. Bu münevveran ve ulema kendi kendilerine toplanıp halka düşman olabilir mi?Bunlara terettüp eden vazife halkın içine girerek onları irşat ve ilâ etmek ve onlara terakki ve temeddünde pişva olmaktır. İşte ben milletimizi böyle görüyorum. Binaenaleyh, mesaliki muhtelife erbabının yekdiğerine memzuç olduğundan onları sınıflara ayırmak imkânı yoktur ve heyeti umumiye halktan ibarettir”. Misak- Millî için yürütülen askeri mücadele başta köylüler ve işçiler olmak üzere emeğin seferberliğiyle gerçeklemiştir. Ancak, buna toprak sahipleri, eşraf tüccar ve (varsa) sanayici de destek olmuştur. Tümü şimdi yeni Türkiye’de siyasetin nasıl ve nereden başlayacağını merak etmektedirler. Mustafa Kemal Paşa, onların önüne geri kalmışlıktan çıkma davasını koymakta, bunu ancak (milli mücadele gibi) elbirliğiyle ve uzun dönemli bir çalışma ve sabırla olacağını, yeni siyasetin buna göre düzenleneceğini söylemektedir. Geri kalmışlıktan çıkma davasını öne, sınıfsal çelişkileri arkaya alan bu yaklaşımla oluşturulacak Fırka sınıfsal ittifaklar değil bir “modüs vivendi” (ortak bir çizgi için karşılıklı anlayış) geliştirmelidir.1923 Türkiyesi gibi bir köylüler ülkesinde, siyasal iktidarın (o günlerin deyişiyle halk idaresi’nin) emekten yana bir çalışma seferberliği çizgisi (programı) benimserken, toprak, iş ve sermaye sahiplerine de teşvikler vermesi ve onlardan bu program için anlayış beklemesi gerekecektir. Bitirmeden önce tarihçilerin kutbu Halil İnalcık’tan bir katkıya birlikte göz atalım: “Mustafa Kemal, inkılaplara destek için doğrudan millete gidiyordu. O’nun Ocak – Mart 1923’te batı ve orta Anadolu’daki siyasi kampanyası, Lozan barış konferansındaki Türk heyetine destek ve ‘halk ile memleketin hal ve âtisiyle ilgili fevkalâde alâkalı musahabelerde (sohbetlerde) bulunmak için’ planlanmıştı. İzmit’te Mustafa Kemal Halife’nin devletin başı ya da siyasi sorumluluk taşıyan bir ruhani lider olarak telakki edilmesi fikrini reddetti (…) Kampanya boyunca iki farklı gruba ayrı ayrı hitap etti; bir tarafta halk, yani sıradan insanlar esnaflar, köylüler, toprak sahipleri ve çiftçiler diğer tarafta gençler ya da münevverân yani öğrenciler ve aydın elit. Ancak, Türk milletinin iki kesim arasında gözlemlediği bölünme iyileştirilmeliydi; aydınlar halka gitmeliydi ve popüler millî kültürü değerleyerek yabancılaşmayı bertaraf etmeye çalışmalıydılar”. Evet, 2 Şubat 1923 tarihindeki Kadınlar Kongresi’nden sadece on beş gün sonra yine Kadim kent İzmir’de toplanan Türkiye İktisat Kongresi’nin 4 Mart 1923 günkü “kapanış” merasiminde İşçi Kadınlar adına İzmir delegesi Rukiye Hanımın sözleriyle makalemizi nihayetlendirelim: "Kardeşler! Millî inkılâbımız memleketimizde mevcut bütün müstahsillerin murahhaslarından mürekkep bu muazzam Kongrenin toplanmasını mümkün kılmıştır. Bugünlere erişirken biz kadın işçilerini de fevk'alâde bir sahada görüyoruz. Bizleri bu Kongreye davet eden Büyük Millet Meclisi ve erkânına ve bilhassa Reisimiz Gazi Mustafa Kemâl Paşa hazretlerine biz kadınlar, samimî teşekkürlerimizi takdim ederiz. Türkiye'de "memleket işlerine" kadınların da iştirâk etmesi ilk defa vuku buluyor. Bu şerefin bize müyesser olması kalplerimizi refah ve gurur hisleriyle doldurdu. Kongre, iktisadımızın temelini teşkil eden işçi sınıfının meşrû haklarını tanıdı. Bu netice kadın işçileri namına sâyan-ı şükrandır. Diğer grupların da aynı sadakatle iktisadî kurtuluşumuza çalışacaklarına emin bulunuyoruz. Yaşasın Türkiye Büyük Millet Meclisi ve onun Hükümeti, yaşasın Türk işçi ve köylüleri, yaşasın çalışkan Türk işçi kadınlığı!" Unutulmamalıdır ki; Tarihi, kimin kalemi ile yazıyorsunuz? ya da kimin gözlüğü ile okuyorsunuz? İşte kritik soru dün de, bugün de budur!... (*) Bu kısa makale, Serdar Şahinkaya (2023), Cumhuriyet’ten Önceki Son Kurucu Kongre Türkiye İktisat Kongresi (İzmir, 17 Şubat – 4 Mart 1923). Telgrafhane Yayınevi. 1. Baskı. Şubat. Bölüm III. s.77 – 105. Ankara.