MARTNISAN2024 Dr. Zeki Hozer
Siyanür!
Siyanür! Altın, değerli bir maden. Amerika 8133 ton altın rezervi ile dünyada birinci. Onu Almanya, İtalya, Fransa ve Rusya izliyor. Çin ise 2235 ton ile daha alt sıralarda yer alıyor. Ülkemiz, 540 tonluk rezerv ile Dünya onbirincisi. Bu bilgileri, Dünya Altın Konseyi ,Amerika Birleşik Devletleri Jeolojik Araştırma Kurumu(USGS) ya da Yahoo Finance gibi kuruluşların resmi web sayfalarından takip edebiliyoruz. Altın rezervleri önemli çünkü merkez bankaları para politikaları ve stratejilerini uygulamak için para basmak ya da dış kaynak olarak borç almak zorunda ve bu manuplasyonları yaparken en önemli uluslar arası referanslarından birisi sahip oldukları altın rezervleri. Nadir bulunan,kolay işlenebilir ve dayanıklı özellikleri ile altın, sadece bireysel bir yatırım aracı değil,başta uzay ve havacılık,kaplama, bilişim sektörü,elektrik ve elektronik sanayi olmak üzere bir çok sektörde de yaygın olarak kullanılıyor. Dünyada 100 milyar doları aşan mücevher ihracatının önemli parçasını altın orijinli ürünler oluşturuyor. Ülkemizin küresel ölçekteki payının yüzde beşler civarında olduğu hesaplanıyor. Yine ülkemiz Çin, Hindistan ve İtalya ile birlikte en büyük dört altın üreticisinden birisi. Türkiye,dünya kara kitlesinin %0.5'ini oluşturuyor ama küresel altın rezervinin %2'sine sahip. Yani göreceli olarak bu konuda zengin ülkeler sınıfına giriyor. Dünyanın genel altın rezervinin 60.000 ton olduğu hesaplanıyor. İsmini latince parlayan, ışıldayan anlamında 'aurum' sözcüğünden alan altın,doğada serbest halde bulunabildiği,paslanmadığı, hava ve su temasından etkilenmediği için, ilk çağlardan günümüze kadar insanın ilgisini çekmiş,kültürünün ve ekonomisinin vazgeçilmezi olmuştur. Anadolu toprakları, Bronz çağından günümüze altın işlemeye devam etmekte.Arkeolojik çalışmalarda, Hititler ve Lidyalıların sanatsal forma soktuğu pek çok altın takılar ve süs eşyaları bulunmuştur. Her değdiği nesneyi altına çevirme laneti anlatılan Kral Midas ya da günümüze 'Karun kadar zengin' deyimini getiren Lidya Kralı Creseus isminde altına dair efsaneleri görmekteyiz. Ülkemizde bu madene dair arama ve işletme çabaları 1930'lu yıllara kadar gider, 1935 yılında 2804 sayılı yasa ile Maden Tetkik Araştırma Kurumu kurulmuş. 1985 yılında ise , yabancı sermayeli şirketler için ruhsat verilmesine imkan sağlayan yasal düzenlemeler sonrası özel sektör bu alana girmiş. Altın yatakları, içinde yer aldığı kayaçlar, cevherin minerolojik özellikleri ve bulunan diğer elementler kapsamında jeodinamik özelliklere göre sınıflanmakta. Ülkemiz altın cevherleşmesi açısından uygun koşullar taşıdığı için yaklaşık 6500 tonluk doğal rezervi ile dikkat çeken bir ülke. Altın çıkaran maden işetmecileri ve firmalar gravimetrik, flotasyon,amalgamasyon ve siyanür liçli cevher zenginleştirilmesi yöntemlerini kullanarak altın üretmekte. Özellikle son iki yöntemde kullanılan civa ve siyanür, insan organizmasına ve çevreye son derece zarar veren toksik kimyasal maddelerdir. Altın,madendeki kayaçlarda gözle görülebilecek ebatlarda ise siyanür kullanmadan ayrıştırılabilir, değilse toprak ya da kayaç küçük bölümlere ayrılarak siyanür ile liç edilir (leaching:süzme) ve altın açığa çıkar. Bir ton topraktan böylece bir gram ya da üzerinde altın çıkarılabilir.19 yüzyıldan bu yana kullanılan siyanür leaching yöntemi,ülkemizde Ovacık,Bergama altın madeni çalışmaları nedeni ile 2001 yılında bu yana gündemimizde. Şimdi de Erzincan'da yaşanan maden kazasını acı ile takip ediyoruz. Avrupa'da Çernobil sonrası en büyük çevre katliamı ve endüstriel kaza olarak kabul edilen Baia Mare (Romanya) altın madenindeki siyanür sızması ile Macaristan ve Sırbistan'da aynı nedenli felaketler neticesi bugün Almanya ve Çek Cumhuriyeti başta olmak üzere birçok ülkede siyanürlü madenciliğe yönelik ruhsat lisansı verilmiyor. UNEP (Birleşmiş Milletler Çevre Programı),her yıl büyük boyutlu çevresel hasar yaratan dördün üzerinde maden kazasını raporluyor. Rezerv tatlı su kaynaklarını kirletmesi ve insan sağlığını tehdit etmesi nedeni ile TEMA dahil bir çok çevre ile ilgili NGO örgütü de bu tür madencilik yöntemi kullanan işletmelerin yasaklanmasından yana..Maden Mühendisleri Odası ve Altın madencileri Derneği gibi kuruluşların raporları, dünyadaki altın üretiminin yüzde doksanında etkili ve ekonomik olması nedeni ile siyanür kullanıldığını ortaya koyuyor.Ancak, hiç kimse,siyanürün insan sağlığına zararı ve çevre kirliliğine etkisi konusunda bir kuşku taşımıyor.Çünkü siyanür etkili bir zehirdir ve tıp kitaplarında kalbe, beyine ve sinirlere yaptığı hasarın ayrıntıları okunabilir. Prof. Dr. Kayıhan Pala gibi uzmanlık alanı halk sağlığı olan otoriteler, bu tür madencilik faaliyetlerinin oluşturduğu çevre kirliliği nedeni ile küresel ölüm risklerinin yüksekliği üzerinde duruyor. Görünen o ki, ülkemiz, küresel iklim değişiklikleri, habitat daralması ve biyolojik çeşitlilik kaybı gibi çevre orijinli tehlikelere odaklanarak, madencilik politikalarını radikal bir şekilde revize etmeli.Bu konuda Norveç ilham kaynağı olabilir:Ülkenin bir trilyon doları aşan petrol fonu gelirlerinin %96'sı kullanılmıyor ve gelecek nesiller için bloke ediliyor. Biz de, toksik olmayan, insan sağlığı ve çevre kirliliği için zararlı etkiler yaratmayan güvenilir maden işletmeciliği bulunana kadar, altın madenciliğini işletmeciliğini,gelecek nesillerin kararına bırakabiliriz.
E-DERGİ İzmir Life şimdi internette.
Tıklayın, okuyun...
Eylül/Ekim 2025 sayısında neler vardı göz atın!
AYIN MEKANLARI GÜL KEBAP

İşte istisna mekânlardan biridir Gül Kebap... Kuruluş tarihi 1949. Gül Kebap’ın özelliği sadece “iyi köfte” yapıyor olması değil. Gül Kebap yetmiş altı yıldır aynı yerde ve dördüncü kuşağın yönetiminde. “Sefer tası” misali üç katlı daracık mekânında müdavimlerinin vazgeçemediği adres. Hayranlık uyandıracak bir çaba değil midir bu? İşini, kalitesini koruyarak yapan tam bir aile işletmesi… Kurucu Mehmet Ali Gülgeze, Girit’in üçüncü büyük şehri Resmo’dan İzmir’e göçle gelmiş. Çanakkale’de savaşmış. Bayrağı, ikinci kuşak oğulları Mustafa ve Muhsin Gülgeze devralmış… Ardından torun Hüsnü Gülgeze. Ve bugün dördüncü kuşak Hüsnü’nün oğlu Burak Muhsin işin başında. “Bir Kemeraltı klasiği” olarak Gül Kebap, esnaf lokantası köfteciliğini ilk günden bugüne değişmeyen formül ve sunum geleneğiyle tavizsiz sürdürüyor.

FİLİBELİ HAN

Filibeli Han Eski İzmirlilerin hatıralarındaki Şükran Oteli, özenli bir yenileme süreci sonrasında sahiplerinin soyadını alan "Filibeli Han" Kemeraltı Çarşısı'nın yeni cazibe merkezi olarak hizmete açıldı. Günümüz ihtiyaçlarına uygun yiyecek içecek mekanlarının yer aldığı Filibeli Han'ın üst katı da keşke çeşitli el sanatları üretiminin yapıldığı atölyelere açılsa... Bizim dikkatimizden kaçmış olabilir ama binanın kısa bir tarihinin yabancı dilleri de kapsayacak şekilde bir köşede yer alması çok doğru olurdu diye düşünüyoruz.

BOŞNAKYA

Boşnakya Filibeli Han'ın yan sokağa açılan çıkışında sevimli olduğu kadar lezzetli ürünler sunan "Boşnakya" isimli bir mekan var. Kıymalı Boşnak böreği, peynirli, patatesli ve patlıcanlı börekler, yaprak sarma ve haşhaşlı börek gibi lezzetlerin ağız sulandırdığı mekanda demli bir çay veya reyhan şerbeti yanında poğaçalar ve harika tatlılar deneyebilirsiniz.Antakya'nın çıtır kabak ve kömbesi, bougatsa Selanik tatlısı, medovik Rus pastası, triliçe tatlıları sizi bekliyor. Cuma günleri menüye mantı da ekleniyor. Boşnakya'ya uğramayı ihmal etmeyin.